Her sabah markete, pazara veya bakkala gittiğimizde karşılaştığımız fiyatlar, bir önceki günden farklı. Dün 15 liraya aldığımız ürün bugün 20 lira olmuş. Evde oturup aile bütçesi yaparken yaptığımız hesaplar, çarşıya çıktığımızda adeta suya düşüyor. Eski bir atasözümüz der ki: “Evdeki hesap çarşıya uymaz.” Günümüz Türkiye’sinde bu söz, hiç olmadığı kadar gerçek anlamını buluyor.
Geçtiğimiz yıllarda market alışverişi için ayırdığımız bütçe, bugün sadece temel gıda maddelerini karşılamaya yetiyor. Bir zamanlar “lüks” sayılmayan birçok ürün, artık pek çok ailenin alışveriş listesinden çıkmak zorunda kaldı. Et fiyatları öyle bir noktaya geldi ki, haftada bir et tüketmek bile birçok aile için “lüks” haline geldi. Kırmızı et bir yana, tavuk fiyatları bile el yakıyor.
Sebze ve meyve reyonlarında yaşananlar ise başka bir dram. Domates, biber, patlıcan gibi mutfağımızın vazgeçilmez sebzeleri artık “düşünülerek” alınıyor. Mevsiminde bile sebze-meyve fiyatları cep yakıyor. Pazara gittiğinizde 200-300 liralık alışverişle eve dönemiyorsunuz. Eskiden “Pazar alışverişi ucuzdur” anlayışı vardı, şimdi market ile pazar arasındaki fark da giderek azalıyor.
Temel gıda maddelerinden bahsetmek gerekirse, un, şeker, yağ fiyatları sürekli artış halinde. Bir paket margarin bile artık “hesaplanarak” alınıyor. Makarna, pirinç, bulgur gibi kuru gıdaların fiyatları da cabası. Bu ürünleri stoklamak isteyenler ise fiyat artışlarından dolayı eskisi kadar rahat hareket edemiyor.
Temizlik ürünleri ise ayrı bir kalem. Deterjan, sabun, şampuan gibi temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları da el yakıyor. Bir deterjan aldığınızda, “Acaba daha az kullansam da olur mu?” diye düşünür olduk. Market raflarında gördüğümüz indirim etiketleri bile artık bizi sevindirmiyor, çünkü indirimli fiyatlar bile eski normal fiyatların üzerinde.
Ev ekonomisini yönetmek, adeta profesyonel bir meslek haline geldi. Aileler artık her kuruşu hesaplamak, her harcamayı düşünmek zorunda. Ay başında yapılan bütçe planlamaları, ayın ortasına gelmeden revize edilmek zorunda kalıyor. Kredi kartları ise bu döngüde tehlikeli bir araç haline geldi. Pek çok aile, market alışverişlerini bile kredi kartına taksit yaparak gerçekleştirebiliyor.
Enflasyonun günlük hayatımıza etkisi sadece market alışverişiyle sınırlı değil. Elektrik, su, doğalgaz faturaları da her geçen gün kabarıyor. Kış aylarında ısınma masrafları, bütçede ciddi bir yer tutuyor. Bir zamanlar “tasarruf” kelimesi lüks tüketimi kısmak anlamına gelirken, şimdi temel ihtiyaçlarda bile tasarruf yapmak zorunda kalıyoruz.
Çocuklu aileler için durum daha da zorlu. Okul masrafları, kırtasiye harcamaları, çocukların beslenme ihtiyaçları derken bütçeyi dengelemek iyice zorlaşıyor. Büyüyen çocukların kıyafet ihtiyaçları da cabası. Eskiden “çocuğa giysi alalım” dendiğinde yapılan hesaplar, bugün neredeyse bir aylık market alışverişi tutarına denk geliyor.
Bu ekonomik koşullarda ev ekonomisini yönetmek için bazı stratejiler geliştirmek zorunda kaldık. İndirim günlerini takip etmek, toplu alışveriş yapmak, alternatif ürünlere yönelmek artık bir zorunluluk haline geldi. Ancak ne yaparsak yapalım, evde yaptığımız hesaplar çarşıya bir türlü uymuyor. Fiyatların her gün değiştiği, market etiketlerinin neredeyse saatlik güncellendiği bir ortamda, aile bütçesi yapmak artık çok daha zor.
Sonuç olarak, Türkiye’de yaşayan milyonlarca aile için ekonomi yönetimi, her zamankinden daha zorlu bir hal aldı. Evdeki hesabın çarşıya uymadığı bu dönemde, aileler her zamankinden daha fazla planlı ve dikkatli olmak zorunda. Enflasyonun günlük hayatımıza olan etkisini en aza indirmek için, tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmek ve yeni ekonomik koşullara adapte olmak zorundayız. Ancak bu adaptasyon sürecinin ne kadar süreceği ve nereye varacağı, hepimiz için büyük bir soru işareti olarak duruyor.
YORUMLAR