Dünyada hiçbir karşılık beklemeden daha ötesi kendi canını evladına feda edercesine yaşayan varlığa anne denir. Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halidir Anne! Onu ne kadar üzsen de ne kadar yorsan da o evlatları, can pareleri için hiç yorulmaz, hiç üzülmez. Kendinizi en güçsüz hissettiğiniz anda size kucağını açan kişidir anne. Anne hakkı asla ödenmez. Yılda bir kez ona değer vererek annenin hakkını asla ödemiş olamayız.

Anne hakkında hangi cümleyi kursak hakkını veremeyiz, eksik kalır. Evlatların annelerine karşı göstermeleri gereken saygıyı ve değeri ifade etmek için Hz. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde “Cennet annelerin ayakları altındadır” buyurmuştur. Anneyi anlatmak için fazla söze hacet yok.

Yılın bir gününde değil, her günü anneler günü olarak değerlendirilerek anneler hiç unutulmamalıdır. Annenin değerini daha iyi anlayabilmek için iki ayrı hikâye ile sizlere anlatmaya çalışacağım.

Bir gün Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) ashabıyla oturmuş sohbet ederken yanlarına telaşlı bir kadın gelir. Bu Hz. Alkama’nın karısıdır. Onlara:

–Ya Resûlallah! Eşim şuan ölüm döşeğinde can çekişiyor. Kelime-i Şehadet getirmeye çalışıyor ama yapamıyor. Eşimin imansız gitmemesi için yardım eder misiniz ? der. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ona şu soruyu sorar:

–Eşin daha önceden kötü fiillerde bulunmuş muydu?

Kadın:

-Kocam namazında niyazında biriydi, ibadetlerini yerli yerince yerine getirirdi, bir kötülüğüne şahit olmadım, der.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yeniden kendisine şöyle sorar:

-Kocanızın hayatta kalan akrabası var mıydı ?

-Sadece ihtiyar bir annesi var efendim diye cevap verir.

Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ihtiyar kadının gelmesi gerektiğini söyler. Hz. Alkama’nın annesi gelince ona dönerek:

-Oğlun sana nasıl davranırdı, diye sorar.

Kadın samimiyetle şöyle cevap verir:

-Evleninceye kadar bana çok iyi davranırdı. Evlendikten sonra hanımının sözüne uydu, benimle ilgilenmemeye başladı. Daha sonra da evini ayırdı. Ben buna çok üzüldüm, ve kendisine darıldım.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ihtiyar kadına oğlunun içinde bulunduğu durumu anlatır:

-Oğlun ölüm döşeğinde can çekişmekte, ancak bir türlü Kelime-i Şehadet getiremiyormuş. Eğer oğluna hakkını helal etmezsen cehennemde yanacak!

İhtiyar kadın:

-Hakkımı helal etmiyorum, ya Resûlallah, demiş

O esnada Hz. Alkama hâlâ Kelime-i Şehadet getirmeye çalışmaktaymış. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) oğlunun öbür tarafta yaşayacağı durumu annesinin daha iyi kavrayabilmesi için orada bulunanlara odun getirmelerini emretmiş. Bir süre sonra evin önüne odunlar yığılmış.. İhtiyar kadın odunlarla ne olacağını merak etmeye başlamış:

-Ya Resûlallah, o odunlarla ne yapacaksın? diye sormuş.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

-Oğlunun Cehennemde nasıl yanacağını sana göstereceğim, demiş.

Kadın oğlunu canlı canlı ateşe atacaklarını düşünerek:

-Ya Resûlallah yakmayın oğlumu, tamam hakkımı helal ediyorum, demiş.

O esnada Hz. Alkama’nın dili çözülmüş ve Kelime-i Şehadet getirerek ruhunu teslim etmiş.

Bir diğer anne ile ilgili hikâye;

Ebû’l Hasan Harakânî Hazretleri şöyle anlatır: 

Bir devirde bakıma muhtaç annesi olan iki kardeş yaşarmış. Kardeşlerden biri annesine bakar, öbürü de ibadetle meşgul olurmuş. Vaktini ibadetle geçiren genç gece rüyasında bir ses işitmiş:

–Kardeşin affedildi, sen de onun hatırı için affedildin.

İşittiği sesle gencin kafası iyice karışmış:

-Gece gündüz ibadet eden benim ama beni kardeşimin hatırı için bağışlıyorsunuz. Bu nasıl olur, diye sormuş.

Ses ona:

–Senin yaptığın ibadetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Ama, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, şeklinde cevap vermiş.

Yazımızı Necip Fazıl Kısakürek’in bir şiirinde anneye seslenişiyle noktalayalım.

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,

Kanadın yayılmış, çırpınmak için;

Bu kış yolculuk var, diyorsa için,

Beni de beraber al anneciğim !