Ülkemizin her bir köşesinde apayrı bir kültür, apayrı bir tarih yatmaktadır. Gezip gördükçe kültürel mirasa şahit oluyorsunuz. Ağustos ayı içinde ismini sık sık duyduğum, hatta Antalya’da katıldığımız fuarlarda katılımcı olarak gördüğümüz Antalya ilinin çok merak ettiğim İbradı ilçesini ziyaret etmek ve İbradı’ya bağlı zamanın durduğu yer diyebileceğimiz Toros Dağları’nın uzantısı Karadağların eteğinde kurulu Ormana mahallesini gidip görmek nasip oldu.

Ormana, Toros Dağları’nın arasında el değmemiş doğası ile size huzur veren tabiat ile iç içe olmak isteyenleri bağrına basan, Düğmeli Evleri, konakları ve tarihi sokaklarına ilaveten zamanın kuş sesleri, börtü böcek uğultularının çalkalanmasıyla geçirildiği, Altınbeşik Mağarası ve Eynif Ovası’nı bağrında bulunduran sessizliğe doyamayacağınız ruhu ve bedeni dinlendirecek bir yer.

Afyon Termal tatilinden sonra İstanbul’dan eşimin tanıştığı ama henüz kendisi ile tanışma fırsatı bulamadığım ancak gidip gördüğümde engin bilgisi, vakarlı duruşu ve insana verdiği değer ile adeta beni çok etkileyen güngörmüş, hayatı doyasıya yaşamış ve Toroslar’ın adeta gizli kalmış bu diyarlarında doğup büyümüş ve emekli olduktan sonra yaz aylarını geçirmek için geldiği memleketi Ormana’da yaşayan Nazmi Parmaksız’ı ve ailesini ziyaret için arabanın yönünü Antalya İbradı, Ormana mahallesine doğru gidecek şeklide çevirdim. Afyon’un Çay ilçesinden Konya’ya doğru yol almaya başladık. Nasreddin Hoca’nın yaşadığı diyarlar olan Konya’nın Akşehir ilçesinden geçerek Doğanhisar ve Hüyük’ten geçerek Beyşehir’e ulaştık. Beyşehir’den sonra yine Konya’nın bir ilçesi olan Derebucak’a ulaştık. Buraya kadar düz ova gittik. Artık yönümüz Toroslar. Derebucak’tan sonra dağları tırmanmaya başladık. Dağların arasında yer alan İbradı’ya ulaştığımızda 3.000 nüfuslu bir ilçe ile karşılaşınca önce şaşırdım. Yolumuz daha bitmemişti. İbradı’dan sonra 2,5 km. daha yol alarak Tososlar’ın, Karadağlar’ın eteğindeki Ormana’ya ulaştık. Nazmi abi yol üstünde bizi bekliyordu. Ormana içinde yol yapımı olduğu için sokakların bir kısmı trafiğe kapatılmış. Eski belde olan Antalya Büyükşehir olduktan sonra mahalle olan Orman’ın içlerinden doğru Nazmi abinin yaşadığı eve ulaştık. Önce yol yorgunluğumuzu atmak için biraz dinlendik ve akşam karanlığı çökmeden Ormana’yı keşfetmek için gezip dolaşmaya başladık.

Ormana’nın ismi 1992 yılında belediyelik olana kadar “Ardıçpınar”mış. Bu tarihten sonra ise kökeni yakındaki antik yerleşim yeri Erimna’ya dayanan Ormana’ya çevrilmiş. Antalya’ya 170, bağlı olduğu İbradı İlçesi’ne 2.5 km uzaklıkta, yaklaşık 900 yıllık geçmişi olan özgün ve şirin bir yer. Kuzeyde ağaçsız, çıplak Akdağ, batıda Karadağ, doğuda İbradı ve güneyde “Altınbeşik Mağarası”nın da yer aldığı Ürünlü Köyü ile çevrili, yanından Üzümdere’nin aktığı Eynif Ovası’nda sürülerinin yayıldığı Ormana’da Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında 4 – 5 bin kişi yaşarmış. Gittikçe artan nüfus dağlık bir coğrafyaya sahip olan Ormana’ya sığmayınca 1945’lerde çoğu yeni iş sahaları için İstanbul’a göç etmiştir.

Ormana’nın en bilinen özelliği eşsiz bir halk mimarisi örneği olan “Düğmeli Ormana Evleri”dir. İlk gördüğümde çok etkilendiğim ve hayran kaldığım bu özgün evler taştan örme duvarlar arasında uzanan ve yörede “Piştivan” denen yuvarlak ahşap hatılların duvar yüzeyinde çıkıntılı olarak bırakıldığı karakteristik evlerdir. Akseki ve İbradı ilçelerinde uygulanmış yöreye özgün mimari yapılar olan bu evlerin en büyük özellikleri harç veya çimento kullanılmadan yapılmış olması. Düğmeli evlerin iskeleti Toros Dağları’nın yükseklerinde yetişen sedir ağaçlarından oluşmaktadır. Bölgeye her yıl bu evleri görmek için yerli ve yabancı turist kafileleri geldiğini duyunca hiç şaşırmadım. Zira gerçekten görülmeye değer yapılar.

Eynif Ovası ise tarihi yollara kervansaraylara ev sahipliği yapmış ve 90.000 dönümlük bir alana sahip. Eynif Ovası’nda özgürce dolaşan vahşi yılık atları bulunmakta, ayrıca Eynif Ovası’nda Selçuklular zamanında kervansaray olarak kullanılan Tol Han’ın kalıntılarına rastlamak mümkündür. Yine Ormana’ya 7-8 kilometre uzaklıkta, iki katlı, uzunluğu 50 kilometre ve içinde Türkiye’nin en büyük yeraltı gölü bulunan Altınbeşik Mağarası da görülmeye değer bir yerdir. Altınbeşik Mağarası içerdiği “gençleştirici gaz” olarak bilinen “ozon” ile de eşi ve benzeri olmayan bir mağaradır.

Ormana’da akşam gezintisinde hayrat olarak bilinen, yani bahçesindeki meyve ve sebzelerin insanlar tarafından helal olarak yiyip içmelerine müsaade edildiği bir bahçeye gittik. Orada üstümüzün başımızın kıpkızıl olduğuna aldırış etmeden lezzetine doyum olmayan ‘karadut’tan yedik.

Ormana’da geçirdiğimiz akşam belki hayatımın en güzel anlarından birisiydi. Sohbetine doyum olmayan adeta bir ilim deryası olan bizi ağırlayan ev sahibimiz Nazmi abi ile yorgun olmamıza rağmen gecenin geç saatine kadar hoşça sohbet ettik. Ertesi günü güne yöredeki ürünlerden hazırlanmış tamamen organik bir kahvaltı ile başladık. Bir güne sığdırdığım Ormana gezisi beni çok mutlu etmenin ötesinde çok etkiledi. En kısa sürede tekrar buraya gelmek üzere Nazmi abiye ve ailesine veda ederek Ormana’dan ayrıldık.

Yazımıza son vermeden önce Ormana’da yaşamış Zelili Ali Efendi ile bölgeye ziyarette bulunan bir padişahla aralarında geçen ve kaynaklarda anlatılan hikâyeye yer vermek istiyorum.

Emirâşıklar Medresesi’nde yetişen değerli âlimleri ile bölgenin fikri ve manevi dünyasına da büyük katkılar yapmış Ormana. Bir zamanlar sayıca camiye iki sıra halinde girecek kadar çok olan bu âlimlerden biri de Tiflis’ten üç kardeşi ile birlikte gelip kalan, köy halkına övgü ve dualar da ettiği öz Türkçe şiirleri ile tanınan Ali Zelili Baba’dır. Türbesi Ormana’nın en önemli ziyaret mekânlarından biridir. Ormana devlete en çok vergi veren köylerden biri olmasına karşın Ali Zelili Baba’ya ilişkin bir olaydan sonra nikâhın en ucuz kıyıldığı yer olmuş. Rivayete göre “Zelil” yani “Allah’ın Fakir Adamı” olan Ali Zelili Baba’yı ziyarete gelen padişah Mustafa’nın (kaçıncı Mustafa olduğu bilinmiyor) bu ziyaretin anısına köye bir iyilik yapmak istediğini söyler. İlk seçenek olarak köyden askerliği kaldırmayı önerir. Ali Zelili Baba; “Ordu savunmasız kalır!” diye bu öneriyi reddeder. Bunun üzerine sultan vergiyi kaldırmayı önerir. Ali Zelili bu kez de; “Vergisiz devlet yaşamaz!” diyerek bu öneriyi de kabul etmez. Hiçbir önerisini kabul ettiremeyen padişah son olarak; “O zaman bu köyün nikâhını ucuza kılalım!” deyince Ali Zelili Baba bu öneriyi beğeniyle kabul eder. O günden beri kıyılan bütün dini nikâhlarda; “Zelili Ali Efendi’nin gavl-i mevcudiyeti (yüzü suyu hürmetine) üzerine bu nikâh kıyılmıştır!” ibaresi kullanılır olmuştur.