Turizm denilince ne hikmetse akla genelde ilk deniz geliyor. Türkiye deniz anlamında şanslı bir ülke. Yarımada özelliği, üç tarafı denizle çevrili olması ve bir de iç denizi ile birlikte dünyanın sayılı ülkelerinden biri konumundadır.
Bu yönüyle haliyle dış ülkelerden gelen turistler birinci derecede deniz kıyılarını tercih ediyor. Yerli turist diye tanımladığımız kendi vatandaşlarımız bile çoğunlukla deniz kıyılarını tercih ediyor. Bu tercihte iklimin de büyük etkisi var. Yaz mevsiminin uzun olması, denizlerden istifade edilen sürenin uzunluğu ve hizmet sektörünün gelişmiş olması etki eden faktörlerin başında geliyor.
Ancak, ülkemiz uzun deniz kıyılarının yanı sıra çok fazla orman ve tabiat güzelliklerine de sahip. Hatta bu yönüyle dünyanın sayılı ülkelerinden birisi sayılabilir.
Bu zengin yönümüzü ise hep saklıyoruz. Yada iyi sunum yapamıyoruz. Halbuki ülkemizin bu penceresini doğru bir şekilde açabilir, yatırımcıları bu yönde doğru bir şekilde yönlendirebilirsek, bu çerçevede elde edeceğimiz turizm potansiyeli denizlerimize nazaran çok daha fazla etkili olabilir ve talep görebilir. Burada tek yapılması gereken bu yönümüzü geliştirmek. Tabiat denilince akla birçok turistik etkinlik geliyor. Treking, Dağa tırmanma, yaylarda bol oksijen eşliğinde yürüyüşler, göl ve derelerde balık tutma, sandal ile gezinti yapma vs. daha akla gelebilecek birçok aktivite ile tabiat, orman ve yayla turizmi özendirebilinir.
Ülkemizin birçok noktasını gezip görmek nasip oldu. Ülkemiz adeta açık hava müzesi gibi. Yayla ve tabiat turizmine ilaveten şehirlerimizdeki tarihi doku da görülmesi gereken ayrı bir güzellik. Zira Anadolu toprakları binlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. M.Ö. yaşayan medeniyetlerin her birinin bir eseri ile yaşadıkları bölgelerde karşılaşabilirsiniz. Anadolu toprakları Türklere açıldığından bu yana da Selçuklu ve Osmanlı eserleri ile donatılan şehirlerimiz bu yönüyle hem İslam öncesi medeniyetlerin eserleri, hem de İslam sonrası medeniyetlerin eserleri ile adeta bir mozaik oluşturmaktadır. Bütün bunlar ülkemizin bir değeri ancak bir çoğumuz bu değerlerden habersiziz. İşte bu yönüyle Anadolu’nun her tarafını müze gibi değerlendirebiliriz. Bu zenginliklerimizi iyi kurgulayarak yerli ve yabancı ziyaretçilere tanıtabilirsek, ülke turizmini sadece deniz kıyılarına değil, ülkemizin her noktasına yaymış oluruz.
Geçtiğimiz yıllarda Karadeniz Bölgesi’nde idim. Saklı cennet gibiydi tabiat. Cenneti aratmayacak atmosfer ile karşılaştım. Rize’nin yaylaları, şırıl şırıl akan dereleri, ormanın yeşillikleri tarifsiz güzellikte. Zil Kale, Palovit yaylası görülmeye değer muhteşem yerler. Rize’den sonra yönümü Artvin’e çevirdim. İki dağ arasında kalan Artvin merkezini geçip Çoruh nehrinin kıyısından bir tarafta heyelanlar olmuş yollardan geçerek ülkemizin en doğusunda, şirin mi şirin bir ilçeye ulaştım. Burası gerçekten görülmeye değer bir yer. Artvin ilimizin güzide ilçesi Şavşat’tan bahsediyorum. Karagöl bir başka güzellikte. Şavşat’ta kaymakamlık yapan üniversiteden okul arkadaşlarımdan değerli bir kardeşim Musa Göktaş’ı ziyaret etmiştim. Bana şehir merkezini gezdirdikten sonra köylere götürdü. İsviçre’nin Alp’lerini aratmayan manzaralarla karşılaştım. Oksijeni bol, bahar ve yaz aylarında yeşilin her tonu, sonbaharda sarımtırak renge doğru dönem ağaçlar ve dağınık ama bir birleriyle simetrik şekilde yapılmış köy evleri. Ben Şavşat’ı görünce adeta büyülendim. Buralar görülmesi gereken yerler. İşte ülkemizin bu güzelliklerinin hem yerelde belediyelerin çalışması, hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çalışmaları ortak bir noktada buluşturup, turizm değeri olarak bütün dünyaya sunulmalıdır. Buralarda yapılacak yöresel yemeklerin de sunulduğu ortamlar ile bungalov tarzı evlerde hem konaklama hem de yöresel tatları tatma imkanı gelecek olanlara sunulması çok yerinde bir hizmet olur.
Allah’ın bize bahşettiği bu güzellikler ülkemizin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyinde her yerinde mevcut. Bu güzellikleri koruyarak turizm alanında istifadeye sunduğumuzda hem turizm geliri elde etmiş olacağız. Hem de farklı yönleriyle de ülkemiz daha iyi tanıtılmış olacaktır.
Turizm denilince ne hikmetse akla genelde ilk deniz geliyor. Türkiye deniz anlamında şanslı bir ülke. Yarımada özelliği, üç tarafı denizle çevrili olması ve bir de iç denizi ile birlikte dünyanın sayılı ülkelerinden biri konumundadır.
Bu yönüyle haliyle dış ülkelerden gelen turistler birinci derecede deniz kıyılarını tercih ediyor. Yerli turist diye tanımladığımız kendi vatandaşlarımız bile çoğunlukla deniz kıyılarını tercih ediyor. Bu tercihte iklimin de büyük etkisi var. Yaz mevsiminin uzun olması, denizlerden istifade edilen sürenin uzunluğu ve hizmet sektörünün gelişmiş olması etki eden faktörlerin başında geliyor.
Ancak, ülkemiz uzun deniz kıyılarının yanı sıra çok fazla orman ve tabiat güzelliklerine de sahip. Hatta bu yönüyle dünyanın sayılı ülkelerinden birisi sayılabilir.
Bu zengin yönümüzü ise hep saklıyoruz. Yada iyi sunum yapamıyoruz. Halbuki ülkemizin bu penceresini doğru bir şekilde açabilir, yatırımcıları bu yönde doğru bir şekilde yönlendirebilirsek, bu çerçevede elde edeceğimiz turizm potansiyeli denizlerimize nazaran çok daha fazla etkili olabilir ve talep görebilir. Burada tek yapılması gereken bu yönümüzü geliştirmek. Tabiat denilince akla birçok turistik etkinlik geliyor. Treking, Dağa tırmanma, yaylarda bol oksijen eşliğinde yürüyüşler, göl ve derelerde balık tutma, sandal ile gezinti yapma vs. daha akla gelebilecek birçok aktivite ile tabiat, orman ve yayla turizmi özendirebilinir.
Ülkemizin birçok noktasını gezip görmek nasip oldu. Ülkemiz adeta açık hava müzesi gibi. Yayla ve tabiat turizmine ilaveten şehirlerimizdeki tarihi doku da görülmesi gereken ayrı bir güzellik. Zira Anadolu toprakları binlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. M.Ö. yaşayan medeniyetlerin her birinin bir eseri ile yaşadıkları bölgelerde karşılaşabilirsiniz. Anadolu toprakları Türklere açıldığından bu yana da Selçuklu ve Osmanlı eserleri ile donatılan şehirlerimiz bu yönüyle hem İslam öncesi medeniyetlerin eserleri, hem de İslam sonrası medeniyetlerin eserleri ile adeta bir mozaik oluşturmaktadır. Bütün bunlar ülkemizin bir değeri ancak bir çoğumuz bu değerlerden habersiziz. İşte bu yönüyle Anadolu’nun her tarafını müze gibi değerlendirebiliriz. Bu zenginliklerimizi iyi kurgulayarak yerli ve yabancı ziyaretçilere tanıtabilirsek, ülke turizmini sadece deniz kıyılarına değil, ülkemizin her noktasına yaymış oluruz.
Geçtiğimiz yıllarda Karadeniz Bölgesi’nde idim. Saklı cennet gibiydi tabiat. Cenneti aratmayacak atmosfer ile karşılaştım. Rize’nin yaylaları, şırıl şırıl akan dereleri, ormanın yeşillikleri tarifsiz güzellikte. Zil Kale, Palovit yaylası görülmeye değer muhteşem yerler. Rize’den sonra yönümü Artvin’e çevirdim. İki dağ arasında kalan Artvin merkezini geçip Çoruh nehrinin kıyısından bir tarafta heyelanlar olmuş yollardan geçerek ülkemizin en doğusunda, şirin mi şirin bir ilçeye ulaştım. Burası gerçekten görülmeye değer bir yer. Artvin ilimizin güzide ilçesi Şavşat’tan bahsediyorum. Karagöl bir başka güzellikte. Şavşat’ta kaymakamlık yapan üniversiteden okul arkadaşlarımdan değerli bir kardeşim Musa Göktaş’ı ziyaret etmiştim. Bana şehir merkezini gezdirdikten sonra köylere götürdü. İsviçre’nin Alp’lerini aratmayan manzaralarla karşılaştım. Oksijeni bol, bahar ve yaz aylarında yeşilin her tonu, sonbaharda sarımtırak renge doğru dönem ağaçlar ve dağınık ama bir birleriyle simetrik şekilde yapılmış köy evleri. Ben Şavşat’ı görünce adeta büyülendim. Buralar görülmesi gereken yerler. İşte ülkemizin bu güzelliklerinin hem yerelde belediyelerin çalışması, hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çalışmaları ortak bir noktada buluşturup, turizm değeri olarak bütün dünyaya sunulmalıdır. Buralarda yapılacak yöresel yemeklerin de sunulduğu ortamlar ile bungalov tarzı evlerde hem konaklama hem de yöresel tatları tatma imkanı gelecek olanlara sunulması çok yerinde bir hizmet olur.
Allah’ın bize bahşettiği bu güzellikler ülkemizin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyinde her yerinde mevcut. Bu güzellikleri koruyarak turizm alanında istifadeye sunduğumuzda hem turizm geliri elde etmiş olacağız. Hem de farklı yönleriyle de ülkemiz daha iyi tanıtılmış olacaktır.
YORUMLAR