Zorlu bir hayat geçiren Peyami Safa’nın vefat ettiği günde bizde bir iki kitabı ve biraz özgeçmişiyle analım istedim. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın önemli yazarlarından birisi olan Peyami Safa erken yaşta babasını kaybedince bir hayli zor günler geçirmiş. Okula gittiği dönemde de geçirdiği rahatsızlık sonucu içine kapanan yazar kendini yazmaya vermiş bu yazı yazma aşkı da biraz da yoksulluktan kaynaklanmış. O denemin gazetelerinde köşe yazıları yazmaya başlamış. Daha sonra kendine gazete kurmuş. Buralarda yazdığı yazılar ile adını duyurmaya başlamış. Kendi adına açmış olduğu gazete kapanınca yine diğer gazetelerde yazmaya devam etmiş. Dönemin en önemli gazetecileri ve yazarlarıyla çalışma fırsatı bulmuş. Ben hayatından daha çok yazmış olduğu kitaplarla ilgilendiğim için kitaplarının bazılarını anlatmayı tercih ediyorum. Edebiyatımızın psikolojik romanları yazarımızın kaleminden çıkmış. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu yazarın kendisinin çocukluk döneminde rahatsızlığında hastanede geçirdiği günleri bizlere o kadar güzel hissettirdiği bir romandır. Fransızların Arsen Lüpen’i olurda bizim Cingöz Recai’miz olmaz mı? Hatta Cingöz Recai o kadar çok beğenilmiş ki kitaptan uyarlanıp filme çekilmiş  ve Yeşilçam filmlerinin unutulmaz filmi arasına girmeyi başarmış. Birkaç sene öncesi bir kez daha günümüz versiyonuyla tekrar bu film çekilmişti ama bana kitaplar daha güzel geldiği için beni cezbetmedi. Bir de Fatih-Harbiye kitabı var ki  bu da uzun soluklu dizi olarak çekilmişti. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Fatih-Harbiye kitapları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından  100 Temel Eser arasına seçilmiş olup okullarda öğretmenler tarafından öğrencilere hala tavsiye edilmektedir. Bir de yazmış olduğu Yalnızız kitabı var ki bence çok güzel ama hak ettiği ilgiyi sanki görememiş kuytu köşede kalmış gibi. İnsanın yalnızlığının içimizde yaşadığımız tutarsızlıklardan kaynaklandığını çok güzel bir dille anlatan bir kitap. Bu kitaptan bir alıntıyla bitireyim yazımı okumayanlara da şiddetle tavsiye ederim. “Böylece anlamıştım ki, bir hiç sandığım şey, sadece benim bütün hayatım imiş. İnsan ne kadar kendini bilmiyor!”