Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Önder Güzelarslan

TARİHİ DEĞİŞTİREN SAVAŞLAR 2

Savaşlar tarihin akışında önemli dönüm noktaları olmuş gidişatta bazen u dönüşü yaptırmış bazen ise noktalar koymuştur. Geçen ki yazımda en son İspanya’nın Müslümanlar tarafından fethedilişini anlatmış idim. Bu bölümde de tarih sahnesinde uzunca bir dönem kendilerinden söz ettirecek olan Türkler için dönüm noktası olarak bilinen ve tarihlerin 1040’ı gösterdiği Dandanakan Savaşı’ndan bahsederek başlayacağım.

Türklerin Orta Asya’dan yavaş yavaş Anadolu’ya doğru akmaya başladıkları dönemlere doğru gerçekleşen Dandanakan Savaşı Sultan Mesud’un komutasındaki Gazneliler ile Tuğrul Bey’in komutasındaki Selçuklular arasında cereyan etmiş ve Selçukluların büyük başarısı ile son bulmuştur. Dandanakan Savaşı zaferi ile Selçuklular bağımsız bir devlet olmuş ve Anadolu kapılarına dayanmış oldular. Anadolu’nun neredeyse tamamına yakın kısmını hakimiyetleri altında tutan Doğu Roma (Bizans) ile komşu olmuşlardı. Artık kabına sığmayan Türkler İslamiyet’le şereflendikten sonra gaza aşkıyla Anadolu içlerine doğru hücumlar sergilemeye başladılar. Bu hücumların en büyüğü ve en önemlisi yine tarihin seyrini değiştirerek Anadolu’nun kapılarını tamamen Türklere açarak Anadolu’nun İslamlaşmasına vesile olan bir diğer savaş hiç şüphesiz 1071 Malazgirt Savaşı. Anadolu’nun Türklere vatan olmasını sağlayan ve binlerce yıldır da Anadolu’da hüküm sürerek bir dönem Viyana kapılarına kadar dayanmalarının önünü açan Malazgirt Savaşı Romen Diyojen’in komutasındaki Roma İmparatoru ile Sultan Alparslan’ın komutasındaki Selçuklu Devleti arasında gerçekleşen ve dünya tarihinde önemli bir yeri olan savaştır. Kalabalık Roma ordusunu az bir askerle yenerek büyük bir zafere imza atan Sultan Alparslan’ın bu zaferi İslam Dünyası ve Müslümanlar tarafından büyük bir sevinç ile karşılanmıştır.

Türklerin ve Müslümanların başarıları karşısında Haçlılar harekete geçmiş ve birbiri ardına seri şekilde devam edecek haçlı seferlerini başlattılar. Tarihler 27 Kasım 1095’i gösterdiğinde papa II. Urbanus Clermont Konsülü’nde yaptığı çağrı ile Haçlı Seferleri başlamış oldu. 11. yüzyılda Haçlı Seferleri Avrupa’nın gözünü açmış ve Hıristiyanlar eski toprakları olan İspanya’yı ele geçirmişlerdir. Haçlı Seferleri’nin en kalıcı sonuçlarından birisi Ortadoğu ile Avrupa arasında ticari bağların gelişmesidir. Bu dönemde İslam’ın Hıristiyanlık karşısında galebe çalması ve Hıristiyanların hareket alanını daraltması sonucu ortaya çıkan Haçlı Seferleri’nin özünde İslam’ın yayılışını durdurmak vardır.

Tarihin akışı devam ederken 13. yüzyılın başlarında Anadolu’da ciddi bir sorun baş göstermeye başladı. Bu sorun Moğol istilası. Anadolu’da Türkler kök salmaya çalışırken bir tarafta Bizans’ın tekfurları ile cebelleşirken diğer tarafta da Moğol belası ile uğraşıyordu. İki ateş arasında süren yayılmacı politikaya 1243 yılı Kösedağ Savaşı büyük bir değişimi ortaya çıkardı. Baycu Noyan komutasındaki Moğollar 1243’te Kösedağ Savaşı’nda Anadolu Selçuklu Devleti’ni yenerek Selçuklu Devletinin ortadan kalkmasına sebep oldular. Ancak bu savaş Anadolu’da beyliklerin özellikle de Kayı Boyunun gelişmesi ile Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışına vesile oldu. Kuzey Batı Anadolu’da filizlenen Osmanlı 600 yıl tarih sahnesinde yer alacaktı.

Osmanlı Devleti sürekli batıya doğru genişliyor ve Orta Avrupa’ya kadar ilerlemiş iken bir taraftan Bizans’ın varlığına son vermeye çalışıyordu. Bu süreçte Avrupa’da bir başka savaş gündeme geliyordu. İngilizlerin denizlerde hakimiyet kurmak için uğraştıkları bu dönemde Yüz Yıl Savaşları büyük önem arz etmektedir. İngiltere ve Fransa arasında cereyan eden Yüz Yıl Savaşları Orta Çağ savaş tarihlerinin en mühimidir. Yüz Yıl Savaşları askeri alanda birçok yeniliğin önünü açarak orduların işlevini değiştirerek şövalyelik ruhunun tarihe karışmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte Batı Avrupa’da milliyetçilik düşünceleri ortaya çıkmış, Avrupa ülkeleri düzenli profesyonel ordular ve bu güçleri sağlayacak modern devletler kurmaya başlamışlardır. 1337-1453 yılları arasında Avrupa’da meydana gelen Yüz Yıl Savaşları esnasında da Anadolu’da Osmanlı Devleti’nin ilerlemesine mâni olan ve duraklama devrine girmesine vesile olan Ankara Savaşı olmuştur. 1402 yılında Timur’un orduları ile Yıldırım Beyazıt’ın başında olduğu Osmanlı askerleri arasındaki savaşı Timur kazanınca Osmanlı Devleti’nin bir süre duraklaması gündeme gelmiştir. Yıldırım Beyazıt bu savaşta esir düşmüş ayrıca Anadolu’da toprakları Osmanlı Devleti tarafından alınan beylikler tekrar hayat bulmaya başlamıştır. Nasıl ki Kösedağ Savaşı, Moğollar karşısında Selçukluların Anadolu’daki gücünü yok ettiyse, Timur da Ankara Savaşı ile Osmanlıların Anadolu’daki gücünü I. Mehmed’in devleti yeniden toparlayışına kadar kesintiye uğratmıştır.

Timur’un Anadolu’daki Osmanlı Devleti’ne açtığı yara kısa zamanda toparlandı. Takvimler 1453’ü gösterdiğinde tarihin seyrini değiştiren çağ açıp çağ kapatan bir savaşla Anadolu yeniden gündeme oturdu. Yayılmacı politika izleyen Osmanlı Devleti’nin toprakları ortasında çıban başı gibi olan Bizans İmparatorluğuna son darbe vurularak tarihte yeni bir dönem başlatılmış oldu. Osmanlı Devleti’nin başında padişah olarak bulunan Sultan II. Mehmet tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir siyasi ve askeri deha ile yıkılmaz denilen Bizans surlarını yıkarak alınamaz denilen Konstantiniyye’yi alarak günümüze kadar gelen büyük bir zafere imza atarak hem Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in duasına mazhar olmuş oldu hem de dünya tarihinde büyük bir değişim yaparak bir çağı kapatıp yeni bir çağ açmış oldu. Bizans İmparatorluğu’nun Haliç’e zincir çekmesine karşı Kasımpaşa’dan gemileri karadan yürüterek Haliç’e indirmesi, Karadeniz üzerinden olası bir yardım gelmesinin önünü kesmek için kısa bir sürede Rumeli Hisarı’nı inşa ederek dahiliğini ortaya koymuştur. Yıkılması imkânsız olan Bizans surlarını dövebilmek içinde Macar top ustası Urban’a top döktürerek ve işin başında bizzat kendisi bulunarak 29 Mayıs 1453 sabahı toplar ile surları döverek gedik açmayı başaran Sultan II. Mehmet birçok kimsenin rüyasını da gerçekleştirmiş ve bununla birlikte Fatih unvanını almış oldu.

Fatih Sultan Mehmet batının barbarlığına karşı İstanbul’u fethettiğinde endişeli bir şekilde Ayasofya önünde bekleyen ve yere kapaklanmış Hıristiyan ahaliye şu tarihi sözleri ifade eder: “Hepiniz ayağa kalkın. Ben Sultan Mehmed, hepinize söylüyorum ki, bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız.” İstanbul’un Fethi, dönemin yapı taşlarını dolaylı da olsa değiştirmiştir. Konstantinapol’ün düşmesiyle Güney’in ve Doğu’nun zengin pazarlarına giden yollar Avrupa için kapanmış oldu. Batı açısından tam bir hezimet olarak görülen bu gelişme, aynı zamanda Batı’yı yeni ufuklara sürüklemiştir. Bir süre sonra Batı da başlayacak olan Reform ve Rönesans Batı’nın Uzakdoğu’ya farklı yollardan ulaşabilmesinin önünü açacaktı. Dünya tarihinin en önemli ve en kritik hamlesi olan İstanbul’un Fethi İslam Alemi açısından da büyük önem arz etmektedir. Bugün hala 29 Mayıs tarihini büyük bir gururla kutlamaya devam ediyoruz. Fethin sembolü Ayasofya’nın da ibadete yeniden açılması bugünü daha bir başka anlamda kutlamamızı sağlıyor.

Dünya tarihini değiştiren savaşları anlatmaya devam edeceğim. İstanbul’un Fethi ile tamamladığım bu 2. bölümü Platon’un bir sözü ile bitiriyorum.

“Savaşın sonunu sadece ölüler görür.”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER