Okumak hayatın içindeki en güzel eylem. Bu okuma tarih olunca daha bir başka güzel oluyor. Tarihin derinliklerine yapılan yolculuk geleceğe de bir ışık aynı zamanda. İnsanlık tarihinde derin izler bırakan ve tarihin akışını değiştiren savaşları konu alan Ali Çimen ve Göknur Göğebakan!ın birlikte kaleme aldıkları “Tarihi Değiştiren Savaşlar” isimli kitabı okuyunca çok etkilendim. Tarih yolculuğuna çıkartan bu kitabı konu alarak kaleme aldığım bu yazımda sizlerle geçmişte iz bırakan önemli olayları hatırlamaya çalışacağız.

Tarih boyunca imha muharebeleri, tarihin dönüm noktalarını meydana getirmiştir. Medeniyet tarihçileri Will ve Ariel Durant, “Uygarlığın Öyküsü” isimli eserlerinde ‘yazılı tarihin 3421 yılından yalnızca 28 yılı savaşsız geçmiştir’ derler.

Tarihte ilk kan dökülmesi Hz. Âdem (a.s.)’ın oğulları arasında gerçekleşmiş ve Kabil Habil’i öldürmüştür. Bundan sonra da birçok irili ufaklı savaşlar olsa da tarihin kaydettiği en önemli ilk meydan savaşı Kadeş Savaşı’dır.    

M.Ö. 2000’li yıllarda Anadolu’da Hitit, Mezopotamya’da Babil ve Asur devletleri, Mısır’da ise Eski Mısır sülaleleri yaşıyordu. Kadeş Savaşı da Hititlerin Suriye sınırına dayanmaları sonucunda Mısır ve Hitit devletleri arasında gerçekleşmiştir. Firavun Ramses’in iktidarı döneminde gerçekleşen savaş, M.Ö. 1280’li yıllarda Firavun II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattulşili arasında yapılan Kadeş Antlaşması ile son bulmuştur.

Tarihte 2. önemli savaş ise efsanelere konu olan Homeros’un da İlyada Destanı’nda yer verdiği M.Ö. 1200 yıllarında Anadolu’nun kuzeybatısındaki Troas bölgesinde gerçekleşmiş Truva Savaşı’dır. Bugünkü Çanakkale ilimizin Ezine ilçesi civarlarında gerçekleşen savaş Akalar ile Truvalılar arasında yaklaşık olarak 10 yıl sürmüştür. Birçok ilginçliklere sahne olmuş savaş tarihin o dönemde şekillenmesinde önemli bir dönemeç olmuştur.

Tarihte önemli dönüm noktalarından birisi de Arap Yarımadasında İslamiyet’in ortaya çıkışı sonrasında Araplar arasında gerçekleşen Bedir Savaşı’dır. İslamiyet’in var oluş savaşı da diyebileceğimiz bu savaşta Müslümanlar büyük ve kalabalık müşrik ordusu karşısında çok küçük bir azınlıkta olmalarına rağmen Allah’ın inayetiyle galip gelmesini bilmişler ve birçok müşriki öldürmüş birçoğunu da esir almışlardır. O gün bir avuç iman etmiş insan büyük bir inanç ile Allah’a teslimiyet göstererek zaferi kazanmışlardır. Bu zafer sonrasında yeryüzünde İslamiyet hızla yayılmaya devam etmiştir.

Tarihte bir diğer önemli savaş elbette ki Talas savaşı. Türklerle Arapları Çinlilere karşı birleştiren bu savaş öncesinde Araplar, Arap Yarımadası’ndan Anadolu’ya ve Türklerin yaşadığı Orta Asya bölgesine doğru hızla ilerliyorlardı. Tarihler M.S. 741’i gösterdiği bir dönemde Orta Asya’da Göktürk Devleti yıkılmış Türkler yerine yeni bir devlet kurmuşlardı. Tarih boyunca Çinliler ile savaşan Türkler bu kez yine Çinlileri karşılarına almışlardı ancak bu sefer Çinlileri tek başlarına yenmeleri zor olacağı düşüncesiyle Araplar dan yardım istemişlerdi. Araplar da 4 halife devrinin sonunda Emevîler gelmiş Emevîler’den sonra da Abbasiler hüküm sürmeye başlamışlardır. Dönemin Abbasi halifesi Çinlilere karşı Türklere yardımcı olabilmek adına 751 yılında gerçekleşen Talas Savaşı’nda Türklerin yanında savaşa dahil olmuşlardır.

Talas, sıradan bir savaş olmamış bilakis Türk ve İslam ordularının Çinlilere karşı birlikte karşı koydukları bir meydan savaşı olmuştur. Talas Savaşı sebep ve sonuçları açısından çok önemli olmuştur. O dönemde henüz İslamiyet’i kabul etmeyen Türkler bu savaş sonucunda İslam ile tanışmış ve Türkler arasında İslamiyet hızla yayılmaya başlamıştır. Bundan sonra Türk-Arap ilişkileri daha da artmış ve ilerleyen dönemlerde aralarındaki iş birliği gelişmiştir. Talas savaşı üzerine Rus tarihçi Wilhelm Barthold şunları söylemiştir:

“Orta Asya’nın kaderinin çizildiği bu savaş olayların gelişim seyrini değiştirmiştir. Orta Asya’nın Çinlileşeceği bir anda olaylar tersine dönmüş ve Orta Asya hızla İslamlaşmaya başlamıştır.”

Talas Savaşı sadece Orta Asya’nın ve Türklerin İslamlaşması sonucunu doğurmamış aynı zamanda dünya kültür tarihi bakımından da büyük gelişmelere zemin hazırlamıştır. Bu savaş sonucunda Semerkant’a sürülen binlerce Çin ve Uygur esiri, medeniyet tarihinin yeni bir bahsini açmaya vesile olmuştur. Çin’de keten ve kenevirden yapılan kâğıt, Talas Savaşı sonrasında Müslümanlara esir düşen Çinliler aracılığıyla Çin’in dışında ilk defa Semerkant’ta imal edilmeye başlanmıştır. Daha sonra buradan da Sicilya ve Avrupa’ya ulaşmıştır.

Dünya tarihinde önemli bir yeri olan bir diğer savaş ise Müslümanların fetihler ile İspanya ve Fransa içlerine kadar ulaşmış oldukları bir dönemde İspanya’daki Vizigotlar ile yaptıkları savaştır. Bu savaş gemileri yakarak dünya tarihinde ilginç bir yöntem uygulayan Tarık bin Ziyad’ın komutasındaki Müslüman Berberilerin inanılmaz zaferi ile sonuçlanmıştır. İlk önce Cezayir ve Fas’ı fetheden dönemin Müslümanları Tarık bin Ziyad komutasındaki 5000 civarındaki asker, Vizigotların kralı Rodrigo’nun askerleri ile Rio Berbata’da karşı karşıya gelmişler ve Guadalete Savaşı olarak da bilinen savaşta Vizigotları ağır bir yenilgiye uğratarak İspanya’nın Müslümanların hakimiyeti altına girmesini sağlamıştır. Bu dönemde Müslümanlar Emevî Devleti bünyesinde dünyanın birçok bölgesinde fetihler yapmaktadırlar. Halife I. Velid bin Abdülmelik zamanında İslam tarihinin en parlak devirlerinden birisi yaşanmıştır. İspanya’nın fethi sonrasında Emevîler’den devlet yönetimi Abbasilerin egemenliğine geçmiştir. Bu sırada 10. Emevî halifesi Hişam bin Abdülmelik’in torunu ve Muaviye bin Hişam’ın oğlu Abdurrahman, İspanya’ya gelerek burada 756 yılında Endülüs Emevî Devletini kurmuştur. Endülüs Emevî Devleti, en parlak dönemlerini III. Abdurrahman ve II. Hakem dönemlerinde yaşamıştır. Bu dönemde kültür ve sanat alanında yaşanan gelişmeler tarih boyunca hep konuşula gelmiştir.       

Endülüs Emevîleri, eskinin hikmetlerini, Platon ve Aristo’nun yüksek fikirlerini, Hipokrat ve Galen’in tıbbi birikimini, Ptolemy’nin astronomi ve matematiğe dair öğrettiklerini dillerine tercüme edip, bütün alanlarda devraldıkları mirası kendi düşünce ve deneyimleriyle zenginleştirmesini bilmişlerdir. Bu konu da Auguste Babel şunları dile getirmektedir: “İslam kültür dönemi, batmış Yunan-Roma kültürü ile Rönesans çağından beri yeniden doğan Avrupa kültürü arasındaki bağlayıcı halkadır. Avrupa kültürü, bu ara halka olmaksızın bugünkü gelişmişlik düzeyine çok zor ulaşırdı.”

Endülüs’te Yahudiler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar çok kültürlü bir toplum halinde uyum içinde uzunca bir süre birlikte yaşamışlardır. Bu dönemde Kurtuba şehri, Batı’nın Bağdat’ı konumunda olmuş, yüksek öğrenim ve güzel sanatlar faaliyetlerinin, zengin kitap hazinelerinin toplandığı bir merkez haline gelmiştir. Orta Çağ’da Avrupa’da başlayan Reform ve Rönesans hareketlerinin hareket noktası da yine Endülüs Emevî Devleti’nin geliştirdiği kültürel birikim olmuştur.  

Tarihin seyrini değiştiren ve tarihte önemli değişim ve dönüşümlere sebep olan savaşları anlatmaya devam edeceğim. Bir sonraki yazımız da kaldığımız tarihi dönemden başlayarak yazı serimizi birkaç yazı ile nihayete erdirmiş olacağım.

Şimdilik yazımı Wolfgang Petersen’in bir sözü ile tamamlıyorum.

“Tarih boyunca, insanoğlu birbirine savaş açmıştır. Kimi iktidar için, kimi şan için, kimi onur için, kimi ise aşk için.”