İnsan hayatı için son derece kıymetli, son derece önemli bir maddedir su. Susuz hayat olmaz. Suyun hayatına baktığımızda da insanlık için ibretlerle dolu bir hikayesi vardır. Buna suyun felsefesi desek yanlış olmaz.

Su yeryüzüne düştükten sonra dağları, bayırları aşa aşa akıp gelir. Dağları aşarak gelen su çoğu zaman daha az direnç göstereceği yolları tercih eder. Dağlardan kıvrım kıvrım yolları izleyerek akıp gelen su, önüne bir kaya parçası çıktığında hiçbir şekilde kaya parçası ile cedelleşmeye girmez. Yolundan da asla dönmez, o kaya parçasının etrafını dolaşarak yoluna devam eder. İşte bu nedenle suyun felsefesini ortaya koyanlar tam bu noktada şunun altını çizerler. Nasıl ki su kaya parçası ile mücadele etmiyor ve onun etrafını dolaşarak yoluna devam ediyorsa, sen de hayat yolunda seninle uğraşan seni bir mücadelenin içine sokmaya çalışanlar ile hiç uğraşma. Eğer onlarla kısır çekişme içinde bir mücadeleye girecek olursan aynı yerde kalırsın, su gibi akmaya devam edemezsin. Eğer su gibi akıp gitmek istiyorsan yapacağın şey belli, tıpkı kaya parçasının etrafını dolaşan su gibi sende o insanları orada bırakıp etraflarında dolaşarak hayat yoluna devam edeceksin. Bazen de su öyle durumla karşılaşır ki, akıp giderken öyle bir kaya parçasına denk gelir ki, o kaya parçasının etrafını dolaşamayacak bir durumla karşılaşır. İşte o zaman da su, birikip çoğalıp bir çağlayan haline gelir ve o kaya parçasının üzerinden aşıp yoluna devam eder. Ancak bazen bunu yapamayabilir. O vakitte damlacıklar halinde damlaya damlaya kaya parçasını delmeye çalışır. Tabii bu da büyük bir sabır, büyük bir metanet gerektirir. Burada şunun altını çizmek lazım böyle bir durumda kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir. Su damlaların sürekliliğidir. Suyun felsefesinden bahsedenler burada da sabrı gündeme taşırlar. Sabır ile mücadele edersen başarı seni bekler, tıpkı gecenin sabahı beklediği gibi. Sabrın anlam ve mana yükünü Hz. Şems çok güzel izah etmiş. Ve diyor ki Hz. Şemsi Tebrizi:

“Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir.”

Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini bize gösterir. Bunun için sabırlı ve istikrarlı  olmamız gerektiğini bize öğretir. Kayayı delen su elbette akmaya devam edecek. Yine kendine çizdiği yolunu devam ettirecektir. Su yoluna devam ettikçe yani aktıkça berraklaşır, tertemiz olur. Hep büyüklerimiz ifade eder akan su, durgun sudan temizdir. Bu nedenle de alimler akan sudan abdest alınabileceğine hükmetmişlerdir. Su akmadığı zaman tortulaşır, çamurlaşır. Birikinti halinde su içinde bir çok pisliği de barındırır. Bazen gözlemleriz, dere kenarlarında su birikintileri oluşur, akmayan su bulanıklaşır ve çamurlaşmaya başlar. İçinde tortular biriken su pislikten kendini, özünü göremez oluruz. Suyun bu felsefesinden yola çıkanlar burada şunu söylemeye çalışırlar. Eğer “Sen su gibi sürekli akarsan, her daim kendini yenilersen, her gün yeni bir güne uyanırsan, iki günü bir birbirine müsavi olmayanlar hadisi şerifi mucibince farklı olursan, dünü dünde bırakıp geleceğe yeni şeyler taşırsan, yeni şeyler öğrenmiş olarak daha diri olursan seni kimse bulandıramaz, kirletemez ve durgunlaştıramaz.”

Suyun hayatına bakmaya devam edelim. Su değişimden asla hiç korkmaz. Ama insanlar öyle değil. İnsanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de, gerçeğe baktığımızda aslında değişimden çok korkarlar. Bunu hayatlarının her noktasında da hissettirirler. Ama su öyle değil. Suyun  “değişimi” hikayesi de bir başka güzeldir. Ve bu hikaye şöyle anlatılır. Su bazen yağmur olur, bazen kar olur, bazen buz olur, bazen buhar olur. Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne, yağmur olup, kar olup, yine iner yeryüzüne. Su gösterdiği değişimle bereketi simgeler. Yağmur toprak için bir berekettir. Yağmur toprak kokusudur. Yağmur yeşermektir. Yağmur yeniden can bulmaktır. Yağmur özlenen beklenen hayattır. 

Suyun hayatına baktığımız göreceğimiz önemli bir şeyde su, her şeye, her yere uyumludur. Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın şeklini alır. Havuza koyduğunda havuzun şeklini alır. Sürekli bulunduğu yere uyumludur. Bu uyumluluğu  onun tabiatını asla değiştirmez. Buradan yola çıkan suyun felsefesini izah edenler derler ki;

Her yere her şeye uyum sağlayan birisi ol. Unutulmamalı ki dünyada her zaman tabiata ve her şeye uyum sağlayanlar hayatta kalırlar. Uyum sağlayanlar daima esnek olanlardır. Kırılmazlar ve kimseyi de kırmazlar. Esneklikleri hoşgörülüklerinden gelir. Değişime direnenler ise katı olanlardır. Katılık asla tasvip edilen bir durum değildir. Unutulmamadır ki fırtına en sert en güçlü ağaçları bile devirebilir. Ancak esnek fidanlara ise hiçbir fırtına yerinden oynatamaz ve onlara hiçbir şekilde zarar veremez. O yüzden esnek olanlar, değişimden korkmayanlar ve uyum sağlayanlar her zaman hayatta kalırlar. Aynı zamanda da hayatın akışına teslim olurlar ki, hayat onlara yeni şeyler katabilsin. Teslimiyet içinde olurlar. Ancak  teslimiyet demek boyun eğmek anlamında değildir. Teslimiyet daha kutsi bir anlam ifade etmektir ki, onu anlatabilmek kelimeler ile mümkün değildir. Zira şunu mutlaka biliriz. Bütün dereler, çaylar, nehirler eninde sonunda büyük denizlere ve okyanuslara akarak büyük hayale ulaşırlar. İşte insan da elinden gelen bütün her şeyi yaptıktan sonra kendini hayatın akışına teslim ederse o hayat onu büyük denizlere, büyük hayallere ulaştıracaktır.

Ezcümle su berraktır ve şeffaftır. Yani su olduğu gibidir. Su paylaşımcıdır. Su besleyicidir. Su hiçbir ayırım yapmadan insanları, hayvanları, nebatatı hülasa bütün tabiatı besler. Hayatı başlatan ve devam ettirendir su. Su olmaza hiçbir canlı da hayat belirtisi olmaz. Su aynı zamanda  sürekli üretendir. Etrafımıza baktığımızda su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır kısacası su olan her yerde “hayat” vardır. İşte suyun bu yapısından dolayı, suyun felsefesini anlatan, sufiler hep birbirlerine:

“Su gibi ol. Azizim” derler.