Sistemin dışına çıkabilmek, toplumsal değişim yapabilmek için sistemden beslenmemek gerekir. Yani bir başka deyişle sistemin sunduğu fırsatları, imkanları kullanmamak, onlardan uzak durmak gerekir. Sistemin içinde insan hiçbir şekilde sistemi eleştiremez veya sistemin yanlışlıklarını ortaya koyamaz.

Sistem çoğu zaman insanı öyle sistemin içine entegre eder ki, insan kendisinin öz benliğinden kopup gider. Özgür düşünce sunmasını engeller. Kendi benliğini bazen kaybeder sistemin çarkının içinde öğütülür gider. Sistemin dışında, özgürlük vardır. Ancak bu özgürlüğün ağır bir bedeli ve sorumluluğu da olduğu unutulmamalıdır. Sistemin içinde rant vardır, paylaşım vardır. Sistemin nimetleri vardır. Sistem dışında olmak bu nimetlerden mahrum olmaktır. Bunu göze alabiliyorsak özgürüz ve güçlüyüz demektir.

Yeri gelmişken Nikos Kazancakis’in yeniden Çarmıha Geriliş kitabından şu hikâyeye yer verelim:

Bir zamanlar iki kuş avcısı varmış. Dağa çıkıp ağlarını yaymışlar. Ertesi gün geri geldiklerinde ne görmüşler istersiniz? Ağları tahtalı güvercinlerle doluymuş. Zavallı hayvanlar kaçıp kurtulmak için umutsuzca çırpınıyorlarmış, ama ağın delikleri çok küçükmüş. Nasıl geçsinler? “Kahrolası kuşlar bir deri bir kemik” demiş avcılardan biri:

“Bunları pazarda nasıl satarız?” “Birkaç gün bekleyelim de biraz şişmanlasınlar.” Demiş öteki, böylece onlara yem vermişler, su içirmişler. Güvercinler de olanca güçleriyle yiyip içmeye başlamışlar. İçlerinden yalnızca biri giderek zayıflıyor ve inatla ağdan çıkmak için uğraşıyormuş. Bu durum avcıların onları pazara götürdükleri güne kadar devam etmiş. Hiçbir şey yememiş olan güvercin o denli zayıflamış ki son bir çabayla ağın aralıklarından geçmeyi başarmış ve uçup gitmiş; artık özgürmüş.”

Hikâye böyle eğer özgür olmak istiyorsan, sistemin çarkının içinde öğütülüp gitmek istemiyorsan sitemden beslenmeyeceksin. Sistemin süslü cazibesine kapılıp gitmeyeceksin. Avcıların ağında kalmayı yeğleyen ve avcıların verdikleri yiyecekler ile semiren kuşlar gibi olmak istemiyor ve sonrasında avcıya kul köle olan kuşların durumuna düşmek istemiyorsak sistemin sunduğu cazip, nefsi okşayıcı şeylerin hepsini elimizin tersi ile itmeliyiz. Sistem öyle cezbedici hareket ediyor ki bu cezbenin içine dalmamak için güçlü bir irade gerekiyor.

Siyaset çarkı bazen farkında olmadan bizi bu cezbedici, kulağa ve gönle hoş gelen debdebeli ve şaşaalı hayatın içine çekip almaktadır. İlk bakışta her şey masum görünmekte. Zamanla da sistemin dişlileri arasında iyiyi ve kötüyü ayır edebilecek kabiliyeti kaybediyor insan. Öz benliğini ve kimliğini kaybediyor. Kişiliksiz bir duruma düşüyor. Artık bu noktadan sonra avcıların yani kendisini kontrol altına alan insanların emir kulu konumuna düşüyorsun. Bu nokta geriye dönüşü olmayan bir nokta. Zira debdebeli hayat artık ruhunu ve bedenini tamamen çepeçevre kuşatıyor.

Aslında en doğru olanı sistemin çarkları arasına hiç bulaşmamak. Olabildiğince güçlü bir duruş sergileyip sistemden beslenmekten kaçınmak gerekir. Bu elbette kolay bir durum değildir. İrade ister cesaret ister, bedel ister. Güçlü bir irade ortaya koyabilenler her zaman kazanan insanlardır.

Hayatı boyunca doğruları savunan insanlar ve doğruları savunmayı bir ilke edinmiş olanlar her daim sistemin kirli çarkları arasında olmaktan imtina ederler. İşte ulvi ve yüce insan diyebileceğimiz insan tipleri bu tiplerdir. Alkışlanacak, sevilecek ve değer verilecek insanlardır bu şekilde tavır koyabilenler. Dünya hayatı uzun bir hayat değil. Ne kadar kısa olduğu yaşamın hızından belli. Onun içindir ki sistemin beslediği insan tipi olmaktan uzak durmak gerekir. Sistem beslediği insanı her daim her şekilde kullanmayı da bilir.

Özgürlüğe yelken açmak, doğru karakterde olmak ve bunu sürdürebilmek için güçlü bir iradeyle sistem dışında olmayı sürdürmek gerekir. Unutulmamalıdır ki doğrular eğilip bükülmeyenler her zaman kazanlardır.