Yıllardır İslami camia içinde sanat konusu tartışıla gelmiştir. Sanata ve sanatçıya karşı genel olarak hep tepkili ve önyargılı olduk. Bu nedenle de sanat ile neredeyse hiç barışık olamadık.
Tarihimize baktığımızda ise en büyük sanat adamı yetiştiren ve en büyük sanatı icra eden biz olmuşuz aslında. Hüsnü Hattan, taş işlemeciliğinden tutun da, kaligrafiye kadar bir çok dönemin öne çıkan sanat anlayışında hakim güç biz idik. Hemen hemen bütün Osmanlı sultanlarında şairlik var. Hepsi birer cevher. Hatta öyle ki Arapçaya, Farsçaya çok iyi yatkınlar. Neredeyse ana dilleri kadar hakimler, bu dillere.
Ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı içine düştüğü buhranlar ile boğuşurken Batı ilim ve teknolojik gelişme ile birlikte sanat alanında da çağın gereklilikleri doğrultusunda kendisini geliştirmeye başlamış, 19. yüzyıl ile birlikte Batı’da sinema, tiyatro gibi alanlarda çok hızlı gelişmeler olmuştur. 20. yüzyıl içinde bu anlamdaki sanatta zirveyi yaşamaya başladılar. Batı’daki bu gelişmeler ülkemizde de etkisini göstermeye başladı. Sinema ve tiyatro alanında çok ciddi gelişmeler yaşandı. Özellikle cumhuriyet ile birlikte bu alanda İslami hassasiyetleri olanlar gelişmelere seyirci kalırken bu konuda hassasiyet taşımayanlar bir çok sinema filmine ve tiyatro gösterimine imza attılar. Ancak yapılan çalışmalar haliyle bizim örf, adet, gelenek ve inanç yapımıza uygun çalışmalar olmuyordu. Bu nokta içimizde hep bir ızdırap olarak bir uhde olarak kalacak diye düşünürken, 1980’li yıllarda bu manada bazı çalışmalara imza atmaya çalışan sanat için kendini feda eden büyüklerimiz ortaya çıktı.
İslami hassasiyetleri gözeten kesim de haliyle yetişmiş insan olmayışı bu uğurda yapılabilecek çalışmalarında önünde en büyük problemlerden biriydi. Aslına baktığımızda günümüzün en büyük tebliğ aracı, en büyük kendini ve ideallerini ifade etme aracı bu mecralar olmaya doğru gidiyordu. Buradaki ihmal ya da eksiklik geleceğimizin şekillenmesinde de büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacak gibi gözüküyordu Bugüne geldiğimizde düne göre imkanlar biraz daha iyi. Biraz daha bu alanda hizmet geliştirebilmek için gayret gösterenlerin sayısı arttı. Ancak yine camiamız içinde yeterli boyutta destek veriliyor denemeyiz.
Özellikle özel televizyon kanallarının artması ile bu mecrada kıyasıya bir yarış ortaya çıktı, desek yanlış ifade etmiş olmayız.
Bizim geçmişimize baktığımızda hem sinema alanında, hem tiyatro alanında, hem de günümüzde çok çok önemli olan küçük çocukların beyinlerinin yeni yeni geliştiği dönemde onların dimağlarını doğru şeyler ile dolduracak çizgi film alanında, yeterince miktarda malzeme var. Binlerce kahramanımız ve belki yüzlerce hadise var, beyaz perde ile buluşturulabilecek. Bu konuda çok büyük eksiğimiz var. Hala daha yeterli gayretimiz yok, ne yazık ki.
Hayat boşluk kabul etmiyor. Biz bu boşluğu dolduramadığımız için özellikle küçük çocuklarımız sanal kahramanlar ile büyümekteler. Sanal kahramanları kendilerine rol model kabul ederek hayatlarına bir yön verme arayışına giriyorlar.
Tarihinden ve kültüründen uzak yetişen bu çocuklar, büyüdüklerinde de tarihten ve ecdadımızdan, daha ötesi dinimizden bi haber oluyorlar.
Yıllardır İslami camia içinde sanat konusu tartışıla gelmiştir. Sanata ve sanatçıya karşı genel olarak hep tepkili ve önyargılı olduk. Bu nedenle de sanat ile neredeyse hiç barışık olamadık.
Tarihimize baktığımızda ise en büyük sanat adamı yetiştiren ve en büyük sanatı icra eden biz olmuşuz aslında. Hüsnü Hattan, taş işlemeciliğinden tutun da, kaligrafiye kadar bir çok dönemin öne çıkan sanat anlayışında hakim güç biz idik. Hemen hemen bütün Osmanlı sultanlarında şairlik var. Hepsi birer cevher. Hatta öyle ki Arapçaya, Farsçaya çok iyi yatkınlar. Neredeyse ana dilleri kadar hakimler, bu dillere.
Ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı içine düştüğü buhranlar ile boğuşurken Batı ilim ve teknolojik gelişme ile birlikte sanat alanında da çağın gereklilikleri doğrultusunda kendisini geliştirmeye başlamış, 19. yüzyıl ile birlikte Batı’da sinema, tiyatro gibi alanlarda çok hızlı gelişmeler olmuştur. 20. yüzyıl içinde bu anlamdaki sanatta zirveyi yaşamaya başladılar. Batı’daki bu gelişmeler ülkemizde de etkisini göstermeye başladı. Sinema ve tiyatro alanında çok ciddi gelişmeler yaşandı. Özellikle cumhuriyet ile birlikte bu alanda İslami hassasiyetleri olanlar gelişmelere seyirci kalırken bu konuda hassasiyet taşımayanlar bir çok sinema filmine ve tiyatro gösterimine imza attılar. Ancak yapılan çalışmalar haliyle bizim örf, adet, gelenek ve inanç yapımıza uygun çalışmalar olmuyordu. Bu nokta içimizde hep bir ızdırap olarak bir uhde olarak kalacak diye düşünürken, 1980’li yıllarda bu manada bazı çalışmalara imza atmaya çalışan sanat için kendini feda eden büyüklerimiz ortaya çıktı.
İslami hassasiyetleri gözeten kesim de haliyle yetişmiş insan olmayışı bu uğurda yapılabilecek çalışmalarında önünde en büyük problemlerden biriydi. Aslına baktığımızda günümüzün en büyük tebliğ aracı, en büyük kendini ve ideallerini ifade etme aracı bu mecralar olmaya doğru gidiyordu. Buradaki ihmal ya da eksiklik geleceğimizin şekillenmesinde de büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacak gibi gözüküyordu Bugüne geldiğimizde düne göre imkanlar biraz daha iyi. Biraz daha bu alanda hizmet geliştirebilmek için gayret gösterenlerin sayısı arttı. Ancak yine camiamız içinde yeterli boyutta destek veriliyor denemeyiz.
Özellikle özel televizyon kanallarının artması ile bu mecrada kıyasıya bir yarış ortaya çıktı, desek yanlış ifade etmiş olmayız.
Bizim geçmişimize baktığımızda hem sinema alanında, hem tiyatro alanında, hem de günümüzde çok çok önemli olan küçük çocukların beyinlerinin yeni yeni geliştiği dönemde onların dimağlarını doğru şeyler ile dolduracak çizgi film alanında, yeterince miktarda malzeme var. Binlerce kahramanımız ve belki yüzlerce hadise var, beyaz perde ile buluşturulabilecek. Bu konuda çok büyük eksiğimiz var. Hala daha yeterli gayretimiz yok, ne yazık ki.
Hayat boşluk kabul etmiyor. Biz bu boşluğu dolduramadığımız için özellikle küçük çocuklarımız sanal kahramanlar ile büyümekteler. Sanal kahramanları kendilerine rol model kabul ederek hayatlarına bir yön verme arayışına giriyorlar.
Tarihinden ve kültüründen uzak yetişen bu çocuklar, büyüdüklerinde de tarihten ve ecdadımızdan, daha ötesi dinimizden bi haber oluyorlar.
YORUMLAR