Ben Gül, ben kimim? Neyi,nasıl,neden yaparım? Nasıl yaşar? Nasıl bakar? Nasıl düşünürüm? Kendim olabildiğince size bu köşede yazdıkça kültür sanat alanında, en çok bana dokunan mutluluklarımı, belki biraz da isyanlarımı dile getireceğim.
Ben sanat eğitimcisi ve sanat terapistiyim.
Gerçek eğitimime küçük yaşlarda sanatçı atölyelerinde fırça yıkayıp yer silip çay koyup ortalık toparlarken başladım. En öncesinde ise hatirlayabildiğim tek şey, ilkokul birinci sınıfta benden habersiz öğretmenim resmimi alıp yarışmaya göndermiş olmasıyla başlayan minik hikayem, ben ödül kazanınca, bir cuma günü İstiklal marşı töreninde beni kürsüye çıkarıp elime bir kağıt belgeymiş adı,bir de boya dolu poşet verdiler, bütün okul alkışladı, çocuk kalbimde yanan bu aşk da işte böyle başladı.Akademik anlamda başarılı bir öğrenciydim, lise seçimi yapmak gerekti, annem kızım öğretmen yada hemşire olsun diye tutturdu, güzel sanatlar lisesine gidersem, öğretmen memur yada onun aklındaki neyse artık o olamiycakmışım gibi düşünüyordu anneciğim..Dereceyle kazanmış olsam da annemi ikna edemedik, gittik bir Anadolu lisesine ama başaramadım annemin istediği öğrenciliği, lise hayatım boyunca bir okulda okuyup bitirmeyi de tabi, tam 5 lise değiştirdim ve en sonunda açık liseden mezun oldum. Açık lise okurken, hem çalışıyorum, hem minicik bir atölyem var, sipariş işler resimler yapıyorum derken tam burda başlıyor ikinci bölüm, üniversitesi de ne yapıp ne edip o güzel sanatlar okuluna gidecektim, bunu öyle bir kafama koydum ki yatıp kalkıp bununla yaşıyordum. Önce Devrim Erbil atölyesine gittim İstanbul’a orda da o kadar çok şey öğrendim ki, muazzam bir tecrübe oldu, bir o kadarda korktum, aylar geçti bir yandan, İstanbul çok büyük benim küçük dünyama göre, bir yandanda sanat camiası sanat işleri, apayrı büyük işler, çok büyük paralara tablolar satılıyor ve tabi haklı olarak benimde aklım da ruhumda birbirine karıştı. Ne yapmak istiyorum sorusu hayatıma yön verecekti ki Devrim hocamla aramızda bir konuşma geçti, sabah kahvesinde geçen bu konusmayı aktarayım. İstanbul’da kalsam mı, Balıkesir’e geri mi dönsem bilemiyordum bunu Devrim hocaya anlattım oda bana şöyle dedi. ” Sevgili Gül, eğer Balıkesir’e dönersen evli çocuklu bir evi bir arabasi birde yazlığı olan bir resim öğretmeni olursun, İstanbul’da kalırsan o çok istediğin Mimar Sinan da okur,çok ünlü ve zengin bir sanatçı olursun, ama bir aile hayatın olur mu bilmiyorum, bu seçim sana ait iyi düşün “demişti ve ben seçimimi yapıp Balıkesir’e döndüm Güzel sanatlar fakültesi sınavına girdim ve kazandım kazanıp kaydımı yaptırdıktan sonra da evlenme teklifine evet dedim. ikinci bölüm de burda bitiyor. Üçüncü bölümde ise 12 yıllık bir süreç var. 18 yaşıAnda evli üniversitesi okuyan ve üniversitede yüksek onur belgeleri alarak başarısızlığı gerçek başarıya dönüştüren ben, çocuk da yaparım kariyerde dedim öğrenciliğime hiç ara vermeden anne de oldum, Gerçek başarıyı da sabahlara kadar uyumadan, sosyal hayatımı, aile ve ev hayatımı yok edip sadece ders çalışmakla yapmadım.Sadece sevgim ve ilgim vardı o zamanda sanki hiç bitmeyecek bir merakla öğrenmek istiyorum.Can kulağıyla dinliyor, okuyor ve sürekli sorularıma cevaplar arayarak araştırıyorum. Sanata olan bu ilgi ve merak beni ordan oraya sürükledi, öğrenmek için her ilgi duyduğum şeyi deneyimlemek istedim. Birçok işi yapmayı öğrendim, tıpkı usta çırak ilişkisinde olduğu gibi sanatı zanaat mutfağından geçirdim. Öğretebilmek içinde bunu yapmak gerekiyormuş. Geleneksel sanatlardan çağdaş sanatlara daldan dala gezdim durdum. Zaman geçti su aktı yeni bir yola daha girdim,öğretmenlik yapmaya başladım, akademik anlamda başarılı bir öğretmen olmak demek, zanaat işinde bir usta olmak gibiydi, bu yetmiyordu daha fazlasına ihtiyacımız vardı, ilk sınav stresi taşıyan öğrencilerin boş derslerini doldurmam gerektiğinde onlara ” yine test çözün ben başınızda bekçilik edeyim” değil de sizin için ne yapabilirim diye düşünüp çalışırken yeni programlar üretmeye başladım. Öğrencilerin vücut dili resmen kendi kendine konuşuyordu, birçok öğrenci kolları bağlı, sırtı kambur,suratları asık atölyeme giriyor ve atölyede bir süre geçirip ayrılma zamanı gelince, atölyeden çıkmak istemiyorlardı, çıkarken de dik bir duruşla ağzı kulaklarında olduklarını farkedince aydınlandım. Ben bu işi yapmalıyım ve çok daha iyi yapabilmeliyim diyerek sanat terapisi ve kişisel gelişim üzerine eğitim almaya ve çalışmaya başladım.Pandemi sürecinde bir aydınlanma daha yaşayarak Ankara’dan kurumsal işimden takım elbiselerden istifa ederek, Balıkesir’e göç ettim.Balikesir memleketim Balıkesir’e de aşığım, güzel insanların şehri, yaşanası güzel Balıkesir’de daha da sanatla güzelleşeceğimiz güzel günlere şimdiden kocamannnn bir MERHABA….
Gerçek eğitimime küçük yaşlarda sanatçı atölyelerinde fırça yıkayıp yer silip çay koyup ortalık toparlarken başladım. En öncesinde ise hatirlayabildiğim tek şey, ilkokul birinci sınıfta benden habersiz öğretmenim resmimi alıp yarışmaya göndermiş olmasıyla başlayan minik hikayem, ben ödül kazanınca, bir cuma günü İstiklal marşı töreninde beni kürsüye çıkarıp elime bir kağıt belgeymiş adı,bir de boya dolu poşet verdiler, bütün okul alkışladı, çocuk kalbimde yanan bu aşk da işte böyle başladı.Akademik anlamda başarılı bir öğrenciydim, lise seçimi yapmak gerekti, annem kızım öğretmen yada hemşire olsun diye tutturdu, güzel sanatlar lisesine gidersem, öğretmen memur yada onun aklındaki neyse artık o olamiycakmışım gibi düşünüyordu anneciğim..Dereceyle kazanmış olsam da annemi ikna edemedik, gittik bir Anadolu lisesine ama başaramadım annemin istediği öğrenciliği, lise hayatım boyunca bir okulda okuyup bitirmeyi de tabi, tam 5 lise değiştirdim ve en sonunda açık liseden mezun oldum. Açık lise okurken, hem çalışıyorum, hem minicik bir atölyem var, sipariş işler resimler yapıyorum derken tam burda başlıyor ikinci bölüm, üniversitesi de ne yapıp ne edip o güzel sanatlar okuluna gidecektim, bunu öyle bir kafama koydum ki yatıp kalkıp bununla yaşıyordum. Önce Devrim Erbil atölyesine gittim İstanbul’a orda da o kadar çok şey öğrendim ki, muazzam bir tecrübe oldu, bir o kadarda korktum, aylar geçti bir yandan, İstanbul çok büyük benim küçük dünyama göre, bir yandanda sanat camiası sanat işleri, apayrı büyük işler, çok büyük paralara tablolar satılıyor ve tabi haklı olarak benimde aklım da ruhumda birbirine karıştı. Ne yapmak istiyorum sorusu hayatıma yön verecekti ki Devrim hocamla aramızda bir konuşma geçti, sabah kahvesinde geçen bu konusmayı aktarayım. İstanbul’da kalsam mı, Balıkesir’e geri mi dönsem bilemiyordum bunu Devrim hocaya anlattım oda bana şöyle dedi. ” Sevgili Gül, eğer Balıkesir’e dönersen evli çocuklu bir evi bir arabasi birde yazlığı olan bir resim öğretmeni olursun, İstanbul’da kalırsan o çok istediğin Mimar Sinan da okur,çok ünlü ve zengin bir sanatçı olursun, ama bir aile hayatın olur mu bilmiyorum, bu seçim sana ait iyi düşün “demişti ve ben seçimimi yapıp Balıkesir’e döndüm Güzel sanatlar fakültesi sınavına girdim ve kazandım kazanıp kaydımı yaptırdıktan sonra da evlenme teklifine evet dedim. ikinci bölüm de burda bitiyor. Üçüncü bölümde ise 12 yıllık bir süreç var. 18 yaşıAnda evli üniversitesi okuyan ve üniversitede yüksek onur belgeleri alarak başarısızlığı gerçek başarıya dönüştüren ben, çocuk da yaparım kariyerde dedim öğrenciliğime hiç ara vermeden anne de oldum, Gerçek başarıyı da sabahlara kadar uyumadan, sosyal hayatımı, aile ve ev hayatımı yok edip sadece ders çalışmakla yapmadım.Sadece sevgim ve ilgim vardı o zamanda sanki hiç bitmeyecek bir merakla öğrenmek istiyorum.Can kulağıyla dinliyor, okuyor ve sürekli sorularıma cevaplar arayarak araştırıyorum. Sanata olan bu ilgi ve merak beni ordan oraya sürükledi, öğrenmek için her ilgi duyduğum şeyi deneyimlemek istedim. Birçok işi yapmayı öğrendim, tıpkı usta çırak ilişkisinde olduğu gibi sanatı zanaat mutfağından geçirdim. Öğretebilmek içinde bunu yapmak gerekiyormuş. Geleneksel sanatlardan çağdaş sanatlara daldan dala gezdim durdum. Zaman geçti su aktı yeni bir yola daha girdim,öğretmenlik yapmaya başladım, akademik anlamda başarılı bir öğretmen olmak demek, zanaat işinde bir usta olmak gibiydi, bu yetmiyordu daha fazlasına ihtiyacımız vardı, ilk sınav stresi taşıyan öğrencilerin boş derslerini doldurmam gerektiğinde onlara ” yine test çözün ben başınızda bekçilik edeyim” değil de sizin için ne yapabilirim diye düşünüp çalışırken yeni programlar üretmeye başladım. Öğrencilerin vücut dili resmen kendi kendine konuşuyordu, birçok öğrenci kolları bağlı, sırtı kambur,suratları asık atölyeme giriyor ve atölyede bir süre geçirip ayrılma zamanı gelince, atölyeden çıkmak istemiyorlardı, çıkarken de dik bir duruşla ağzı kulaklarında olduklarını farkedince aydınlandım. Ben bu işi yapmalıyım ve çok daha iyi yapabilmeliyim diyerek sanat terapisi ve kişisel gelişim üzerine eğitim almaya ve çalışmaya başladım.Pandemi sürecinde bir aydınlanma daha yaşayarak Ankara’dan kurumsal işimden takım elbiselerden istifa ederek, Balıkesir’e göç ettim.Balikesir memleketim Balıkesir’e de aşığım, güzel insanların şehri, yaşanası güzel Balıkesir’de daha da sanatla güzelleşeceğimiz güzel günlere şimdiden kocamannnn bir MERHABA….
YORUMLAR