Güneydoğu Anadolu’muzun önemli şehirlerinden biridir Urfa. Halilur-Rahman olarak bilinir. Şehrin tam ortasında Hz. İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı yer bulunmakta. Ateşe atıldığı yer bugün Balıklı Göl olarak insanlar tarafından akın akın ziyaret edilen bir merkez haline gelmiştir.
Şanlıurfa milli Kurtuluş Savaşı’ndaki gösterdiği şanlı direniş ile Şanlı ünvanını da alarak Urfa olan isminin Şanlıurfa olmasına vesile olmuş. Güneydoğu’da gelişen hem tarım hem de sanayi şehirlerimizden biridir. Bir taraftan Suriye sınırı ile sıcak gündemin bir parçası konumundadır. Diğer taraftan tarımsal faaliyetler açısından mümbit arazilere sahip bir şehirdir. Özellikle pamuk üretimi ile ülkemize önemli katkısı vardır. Bütün bunların yanı sıra Şanlıurfa Peygamberler diyarıdır. Bu özelliği ile yerli ve yabancı birçok turisti de ağırlayan turizm şehridir.
Şehrin merkezinde Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atıldığı mekan manevi atmosferin yüksek olduğu bir yerdir. Buraya gelen ziyaretçiler sanki o anları yaşıyormuş gibi bir duygu içerisinde oluyorlar. Ateşin serin olup yanmamasından sonra ateşin içinden yürüyerek çıkan Hz. İbrahim (a.s.) orada ibadet ve taatlerini yerine getirdiği, uzlete çekildiği bir makam oluşturmuş. Burayı ziyaret ederken insan, adeta manevi atmosferin yüceliği iliklerine kadar hissediyor. Büyükşehir Belediyesi de mekanın etrafında yaptığı hizmet ile insanların buraları daha rahat ziyaret etmelerini sağlamaktadır.
Burada yapılacak ziyaretler sıradan turistik bir hava da olmamalıdır. Her bir anında Hz. İbrahim (a.s.)’ın yaşadığı o zorlukları aşarken Rabbine olan teslimiyetini düşünerek o ruh halini adeta yaşarcasına ziyaretlerimizi yapmalıyız. Zira Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılırken hiç tereddüt etmemiş, “Rabbim benim durumumu biliyorsa başka hiçbir şeye gerek yok, diyerek Rabbim ne takdir buyurursa ona ram olacağım” demiştir. Bu büyük bir teslimiyetin simgesidir. Bu teslimiyet bugün bize, bizim hayatımıza örnek olmalıdır.
Peygamberler diyarı Şanlıurfa’nın diğer bir ziyaretgah noktası Viranşehir ilçe sınırlarındaki Hz. Elyasa Peygamber (a.s.) ile kendisine tasallut olan amansız hastalığa sabır gösteren Hz. Eyüp Peygamber (a.s.) kabirleri. Buralara gidip bu peygamber kabirleri mutlaka ziyaret edilmelidir. Onların duasına talip olmak lazım. Bizim inancımızda ölüler sadece “ölü” değildir. Bizim onları ziyaret ettiğimizden haberdar olmaktadırlar. Bundan dolayı Allah’ın yeryüzünde Peygamber olarak kabul ettiği, insanlara uyarıcı ve müjdeci olarak gönderdiği kişileri ziyaret etmek onların bizden haberdar olmaları bizim hanemize yazılacak güzel amellerden biridir.
Hz. Eyüp Peygamber’in bulunduğu yerde de adeta manevi duygularınız kabarıyor. Orada yaşanan hal insanı başka bir aleme götürüyor. Eğer ziyaret sırasında Hz. Eyüp Peygamber’in yaşadığı çile ve ızdırabı yüreğinizde hissedebilirseniz, o sizi başka başka alemlere doğru çekecektir.
Yazımızın bu noktasında Hz. Eyüp Peygamber (a.s.)’ın Rabbi tarafından kendisine musallat olan hastalığın ve şifasının anlatıldığı menkıbeye yer verelim.
Vakti zamanında Suriye topraklarında Eyüp adında zengin ve iyi ahlaklı birisi yaşarmış. Malları gün geçtikçe çoğalmaya başlamış, ancak bu malların çokluğu ile övünmek ve şımarmak yerine her geçen gün mallarından daha fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtırmış. Mallarının fazlasıyla şükrünü eder, sadakasını hiç eksiltmez aksine her geçen gün arttırırmış. Bu haliyle çok büyük hayırsever olarak anılmaya başlanmış.
Hz. Eyüp (a.s.) hem varlıklı, hem de ahlaklı olunca onu çekemeyenler olmaya başlamış ve bu çekemeyenler şöyle demeye başlamış:
“İnsan bu kadar varlıklı olduktan sonra elbette herkese dağıtır. Malı nasıl olsa çok. Dağıt, dağıt bitmez. Bu kadar refah içinde olan biri tabiki iyi ahlaklı olur; ona sataşan yok, çatışan yok. Herkes ona nasıl olsa saygılı davranıyor.”
Hâlbuki durum öyle değildi. Allah (cc) kulu Hz. Eyüp’ün samimiyetini ve kendine bağlılığını çok iyi biliyordu. Hz Eyüp’ün samimiyetini ve Hakka bağlılığını bütün insanlığa göstermek için onun başına bazı belalar vererek sabrını imtihan etti. İlk önce hayvanlarına çeşitli hastalıklar musallat oldu ve bütün hayvanları tek tek telef oldu. Hz. Eyüp Peygamber hiçbir üzüntü göstermeksizin “Rabbim verdi ve yine Rabbim aldı” diye sabır gösterirdi.
Hayvanlardan sonra yine bir gün bir sarsıntı ile evi yıkılıyor ve bütün ailesi göçük altında kalıyor. Bir tek hanımı kurtuluyor. Bütün çocukları göçük altında ölüyor. Yine bu olay karşısında bile hiç metanetini bozmuyor. Sabrediyor.
Hz. Eyüp’ün imtihanı devam ediyordu. Çok geçmeden vücudunda çeşitli yaralar oluşuyor. Bu yaralar bütün vücudunu sarıyor. Dönemin bütün hekimleri çeşitli ilaçlar yapsa da çare bulamıyorlar. Yaralar öylesine vücudunu sarmıştı ki, sadece dudaklarını kıpırdatabiliyordu. Rabbini tesbih edecek, O’nu anacak hali ve mecali bile kalmamıştı. Hastalığın bulaşıcı olması endişesi ile de hiç kimse yanına gelmiyor, herkes Ondan uzaklaşıyordu. Tek başına büyük bir sabır gösteriyordu. Bütün malını mülkünü de kaybedince de hanımı geçimlerini sağlamaya çalışıyordu. Hz. Eyüp Peygamber bu sabrı ile örnek bir kul olma mertebesine erişmiş idi.
Hastalığının en şiddetli döneminde Rabbine dönerek şöyle dua eder;
“Ey Rabbim!” halimi sana arz ediyorum. Senin adını anamayacak kadar hastayım. Sen şifa verenlerin en yücesisin. Şifana muhtacım” der.
Rabbimiz, Hz. Eyüp Peygamber’in bu duasından hoşnut olur. Makamında derecesini arttırır.
Kendisine ayağını yere vurmasını söyler. Hz. Eyüp Peygamber güçlükle ayağını yere vurur. Yerden berrak bir su fışkırır. Bu su ile bütün vücudunu yıkar ve Allah’ın izniyle kısa sürede eski sağlığına kavuşur. Bir süre sonra eski servetine de kavuşur.
Böylece Hz. Eyüp Peygamber servet içinde bulunduğu anda da, fakirlik ve hastalıktan bitap düştüğü anda da Rabbini hiç unutmadığını göstermiş oldu. Allah’a hiçbir zaman isyan etmedi. Hep haline şükretti. Bu haliyle Hz. Eyüp Peygamber, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak insanlık tarihine geçmiş oldu. Bugün bile Hz. Eyüp Peygamber’in sabrı dillerden dillere anlatılmaya devam ediyor, hep hayır ile yad ediliyor.
Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, bu derece âli bir makama yükselen Hz. Eyüp Peygamber’i kabri başında ziyaret etmek, kendisine şifa veren sudan içmek ve çilehanesinde bulunmak nasip oldu. Adeta o anları yaşarcasına bir ruh halinde oldum.
Manevi atmosferi yüksek bu yerleri herkesin ziyaret etmesi gerekir. Bunun için Peygamberler diyarı Şanlıufa’ya mutlaka yolunuzu düşürmeye çalışın.
Güneydoğu Anadolu’muzun önemli şehirlerinden biridir Urfa. Halilur-Rahman olarak bilinir. Şehrin tam ortasında Hz. İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı yer bulunmakta. Ateşe atıldığı yer bugün Balıklı Göl olarak insanlar tarafından akın akın ziyaret edilen bir merkez haline gelmiştir.
Şanlıurfa milli Kurtuluş Savaşı’ndaki gösterdiği şanlı direniş ile Şanlı ünvanını da alarak Urfa olan isminin Şanlıurfa olmasına vesile olmuş. Güneydoğu’da gelişen hem tarım hem de sanayi şehirlerimizden biridir. Bir taraftan Suriye sınırı ile sıcak gündemin bir parçası konumundadır. Diğer taraftan tarımsal faaliyetler açısından mümbit arazilere sahip bir şehirdir. Özellikle pamuk üretimi ile ülkemize önemli katkısı vardır. Bütün bunların yanı sıra Şanlıurfa Peygamberler diyarıdır. Bu özelliği ile yerli ve yabancı birçok turisti de ağırlayan turizm şehridir.
Şehrin merkezinde Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atıldığı mekan manevi atmosferin yüksek olduğu bir yerdir. Buraya gelen ziyaretçiler sanki o anları yaşıyormuş gibi bir duygu içerisinde oluyorlar. Ateşin serin olup yanmamasından sonra ateşin içinden yürüyerek çıkan Hz. İbrahim (a.s.) orada ibadet ve taatlerini yerine getirdiği, uzlete çekildiği bir makam oluşturmuş. Burayı ziyaret ederken insan, adeta manevi atmosferin yüceliği iliklerine kadar hissediyor. Büyükşehir Belediyesi de mekanın etrafında yaptığı hizmet ile insanların buraları daha rahat ziyaret etmelerini sağlamaktadır.
Burada yapılacak ziyaretler sıradan turistik bir hava da olmamalıdır. Her bir anında Hz. İbrahim (a.s.)’ın yaşadığı o zorlukları aşarken Rabbine olan teslimiyetini düşünerek o ruh halini adeta yaşarcasına ziyaretlerimizi yapmalıyız. Zira Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılırken hiç tereddüt etmemiş, “Rabbim benim durumumu biliyorsa başka hiçbir şeye gerek yok, diyerek Rabbim ne takdir buyurursa ona ram olacağım” demiştir. Bu büyük bir teslimiyetin simgesidir. Bu teslimiyet bugün bize, bizim hayatımıza örnek olmalıdır.
Peygamberler diyarı Şanlıurfa’nın diğer bir ziyaretgah noktası Viranşehir ilçe sınırlarındaki Hz. Elyasa Peygamber (a.s.) ile kendisine tasallut olan amansız hastalığa sabır gösteren Hz. Eyüp Peygamber (a.s.) kabirleri. Buralara gidip bu peygamber kabirleri mutlaka ziyaret edilmelidir. Onların duasına talip olmak lazım. Bizim inancımızda ölüler sadece “ölü” değildir. Bizim onları ziyaret ettiğimizden haberdar olmaktadırlar. Bundan dolayı Allah’ın yeryüzünde Peygamber olarak kabul ettiği, insanlara uyarıcı ve müjdeci olarak gönderdiği kişileri ziyaret etmek onların bizden haberdar olmaları bizim hanemize yazılacak güzel amellerden biridir.
Hz. Eyüp Peygamber’in bulunduğu yerde de adeta manevi duygularınız kabarıyor. Orada yaşanan hal insanı başka bir aleme götürüyor. Eğer ziyaret sırasında Hz. Eyüp Peygamber’in yaşadığı çile ve ızdırabı yüreğinizde hissedebilirseniz, o sizi başka başka alemlere doğru çekecektir.
Yazımızın bu noktasında Hz. Eyüp Peygamber (a.s.)’ın Rabbi tarafından kendisine musallat olan hastalığın ve şifasının anlatıldığı menkıbeye yer verelim.
Vakti zamanında Suriye topraklarında Eyüp adında zengin ve iyi ahlaklı birisi yaşarmış. Malları gün geçtikçe çoğalmaya başlamış, ancak bu malların çokluğu ile övünmek ve şımarmak yerine her geçen gün mallarından daha fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtırmış. Mallarının fazlasıyla şükrünü eder, sadakasını hiç eksiltmez aksine her geçen gün arttırırmış. Bu haliyle çok büyük hayırsever olarak anılmaya başlanmış.
Hz. Eyüp (a.s.) hem varlıklı, hem de ahlaklı olunca onu çekemeyenler olmaya başlamış ve bu çekemeyenler şöyle demeye başlamış:
“İnsan bu kadar varlıklı olduktan sonra elbette herkese dağıtır. Malı nasıl olsa çok. Dağıt, dağıt bitmez. Bu kadar refah içinde olan biri tabiki iyi ahlaklı olur; ona sataşan yok, çatışan yok. Herkes ona nasıl olsa saygılı davranıyor.”
Hâlbuki durum öyle değildi. Allah (cc) kulu Hz. Eyüp’ün samimiyetini ve kendine bağlılığını çok iyi biliyordu. Hz Eyüp’ün samimiyetini ve Hakka bağlılığını bütün insanlığa göstermek için onun başına bazı belalar vererek sabrını imtihan etti. İlk önce hayvanlarına çeşitli hastalıklar musallat oldu ve bütün hayvanları tek tek telef oldu. Hz. Eyüp Peygamber hiçbir üzüntü göstermeksizin “Rabbim verdi ve yine Rabbim aldı” diye sabır gösterirdi.
Hayvanlardan sonra yine bir gün bir sarsıntı ile evi yıkılıyor ve bütün ailesi göçük altında kalıyor. Bir tek hanımı kurtuluyor. Bütün çocukları göçük altında ölüyor. Yine bu olay karşısında bile hiç metanetini bozmuyor. Sabrediyor.
Hz. Eyüp’ün imtihanı devam ediyordu. Çok geçmeden vücudunda çeşitli yaralar oluşuyor. Bu yaralar bütün vücudunu sarıyor. Dönemin bütün hekimleri çeşitli ilaçlar yapsa da çare bulamıyorlar. Yaralar öylesine vücudunu sarmıştı ki, sadece dudaklarını kıpırdatabiliyordu. Rabbini tesbih edecek, O’nu anacak hali ve mecali bile kalmamıştı. Hastalığın bulaşıcı olması endişesi ile de hiç kimse yanına gelmiyor, herkes Ondan uzaklaşıyordu. Tek başına büyük bir sabır gösteriyordu. Bütün malını mülkünü de kaybedince de hanımı geçimlerini sağlamaya çalışıyordu. Hz. Eyüp Peygamber bu sabrı ile örnek bir kul olma mertebesine erişmiş idi.
Hastalığının en şiddetli döneminde Rabbine dönerek şöyle dua eder;
“Ey Rabbim!” halimi sana arz ediyorum. Senin adını anamayacak kadar hastayım. Sen şifa verenlerin en yücesisin. Şifana muhtacım” der.
Rabbimiz, Hz. Eyüp Peygamber’in bu duasından hoşnut olur. Makamında derecesini arttırır.
Kendisine ayağını yere vurmasını söyler. Hz. Eyüp Peygamber güçlükle ayağını yere vurur. Yerden berrak bir su fışkırır. Bu su ile bütün vücudunu yıkar ve Allah’ın izniyle kısa sürede eski sağlığına kavuşur. Bir süre sonra eski servetine de kavuşur.
Böylece Hz. Eyüp Peygamber servet içinde bulunduğu anda da, fakirlik ve hastalıktan bitap düştüğü anda da Rabbini hiç unutmadığını göstermiş oldu. Allah’a hiçbir zaman isyan etmedi. Hep haline şükretti. Bu haliyle Hz. Eyüp Peygamber, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak insanlık tarihine geçmiş oldu. Bugün bile Hz. Eyüp Peygamber’in sabrı dillerden dillere anlatılmaya devam ediyor, hep hayır ile yad ediliyor.
Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, bu derece âli bir makama yükselen Hz. Eyüp Peygamber’i kabri başında ziyaret etmek, kendisine şifa veren sudan içmek ve çilehanesinde bulunmak nasip oldu. Adeta o anları yaşarcasına bir ruh halinde oldum.
Manevi atmosferi yüksek bu yerleri herkesin ziyaret etmesi gerekir. Bunun için Peygamberler diyarı Şanlıufa’ya mutlaka yolunuzu düşürmeye çalışın.
YORUMLAR