Nazargah bakılan, beğenilen yer anlamlarında kullanılıyor. Bu bakış bazen ilahi, bazen de insani bir bakış… Nazargah-ı ilahi bir tamlama. Çevirdiğimizde ilahi bir bakış, rabbimizin üzerimizdeki bakışı, koruyup, gözetlemesi anlamlarına geliyor.
Dilimizde duadır ya hani;rabbim kem gözlerden saklasın!Muhafaza eylesin,deriz…
Yer, gök sallanıyor yine. Depremler, felaketler devam ediyor. Bir yerde virüs, bir yerde çekirge istilaları, orman yangınları; rabbim sonumuzu hayra çıkarsın.
İşte bu bakış bazen iyi bazen de kötü bir bakış olabiliyor. Üzerimizde ilahi bir bakışın varlığından hepimiz haberdarız. Bizi koruyan, gözeten elbette O’dur. İnanan her insan bunu bilir ve şüphe duymadan kabul eder. Nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım gözetim altındayız. Rabbimizin bizi her an gördüğünü, işittiğini biliyoruz.
Dünyamız artık çok yorgun. İçine attıklarını dışarıya çıkartmak istiyor. Değişen ne dünya ne de zaman. Sadece biziz…
Ebu Hüreyre’den rivayet edilen; Kudsi bir hadis’te Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor. Kulumu sevince onun gören gözü,duyan kulağı,tutan eli olurum.Artık o benimle duyar,benimle görür,buyurmaktadır.
Rabbimizin sevdiği kullardan olmak ne güzel.Bunun için bize çok büyük görevler düşüyor.
Edebiyatımızda tasavvufla ilgilenen,tasavvufi şiirler yazan birçok şairimiz var.Özellikle Peygamber Efendimiz için yazılan Naad-ı Şerifler günümüze kadar okunmuştur.Bugün hala mevlidlerimizde okuduğumuz en güzel Naad-ı Şerif Süleyman Çelebi’ye aittir.
Peygamber Efendimizin aşkıyla yanıp tutuşan şairlerimizden birisi de Nabi’dir.Yusuf Nabi…
Nabi, mütevazi bir kişiliğe sahiptir. 1687 yılında dönemin sultanından izin isteyerek hacca gitmek ister. Hac kafilesi ise Osmanlı ricalisinden meydana gelmektedir. Hicaz yollarında, Peygamber Efendimizin aşkından dolayı Nabi’nin gözüne hiç uyku girmez. Medine’ye yaklaştıklarında ise bir gece kafiledeki bir devlet adamı ayaklarını kıbleye doğru uzatarak yatmaktadır. Bu durumu gören Nabi çok üzülür. Dudaklarından şu beyitler dökülür.
Sakın terk-i edepten,kuy-i mahbub-i Hüda’dır bu!
Nazargah-ı İlahi dir, Makamı Mustafa’dır bu!
(Edebi terk etmekten sakın,zira burası Cenabı Hakk’ın Sevgilisi Peygamber Efendimizin makamıdır. Hâk Teala’nın nazar evi,baktığı,koruyup kolladığı, gözettiği yerdir,diyor.)
Nabi,bu beyitleri söyleyince o kişi hemen doğrulur.Bunu başka duyan oldu mu diye sorar. Nabi de senden ve benden başka kimse duymadı der.Devlet büyüğü davranışından dolayı mahcup olur.Sabah ezanına yakın Mescid-i Nebi’ye yaklaştıklarında camilerde sabah ezanından önce Nabi’nin söylediği şiir okunmaya başlar. İkisi de şaşkınlıktan donakalırlar. Namazdan sonra müezzini bulup sorarlar:
Müezzin şöyle cevap verir: Peygamber Efendimiz(S.a.v) dün gece rüyamıza gelerek bizleri şereflendirdi. Ümmetimden ‘’Nabi’’diye birisi beni ziyarete geliyor. Onu benim için yazdığı şiiriyle karşılayın dedi.Biz de öyle yaptık,dedi.
Nabi tekrar sordu: Sahiden Ümmetimden Nabi mi, dedi. Evet,cevabını alınca da kendinden geçip, olduğu yere yığılıverdi.
Rabbimizin nazar ettiği, baktığı kullardan olmak temennisiyle…
Nazargah bakılan, beğenilen yer anlamlarında kullanılıyor. Bu bakış bazen ilahi, bazen de insani bir bakış… Nazargah-ı ilahi bir tamlama. Çevirdiğimizde ilahi bir bakış, rabbimizin üzerimizdeki bakışı, koruyup, gözetlemesi anlamlarına geliyor.
Dilimizde duadır ya hani;rabbim kem gözlerden saklasın!Muhafaza eylesin,deriz…
Yer, gök sallanıyor yine. Depremler, felaketler devam ediyor. Bir yerde virüs, bir yerde çekirge istilaları, orman yangınları; rabbim sonumuzu hayra çıkarsın.
İşte bu bakış bazen iyi bazen de kötü bir bakış olabiliyor. Üzerimizde ilahi bir bakışın varlığından hepimiz haberdarız. Bizi koruyan, gözeten elbette O’dur. İnanan her insan bunu bilir ve şüphe duymadan kabul eder. Nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım gözetim altındayız. Rabbimizin bizi her an gördüğünü, işittiğini biliyoruz.
Dünyamız artık çok yorgun. İçine attıklarını dışarıya çıkartmak istiyor. Değişen ne dünya ne de zaman. Sadece biziz…
Ebu Hüreyre’den rivayet edilen; Kudsi bir hadis’te Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor. Kulumu sevince onun gören gözü,duyan kulağı,tutan eli olurum.Artık o benimle duyar,benimle görür,buyurmaktadır.
Rabbimizin sevdiği kullardan olmak ne güzel.Bunun için bize çok büyük görevler düşüyor.
Edebiyatımızda tasavvufla ilgilenen,tasavvufi şiirler yazan birçok şairimiz var.Özellikle Peygamber Efendimiz için yazılan Naad-ı Şerifler günümüze kadar okunmuştur.Bugün hala mevlidlerimizde okuduğumuz en güzel Naad-ı Şerif Süleyman Çelebi’ye aittir.
Peygamber Efendimizin aşkıyla yanıp tutuşan şairlerimizden birisi de Nabi’dir.Yusuf Nabi…
Nabi, mütevazi bir kişiliğe sahiptir. 1687 yılında dönemin sultanından izin isteyerek hacca gitmek ister. Hac kafilesi ise Osmanlı ricalisinden meydana gelmektedir. Hicaz yollarında, Peygamber Efendimizin aşkından dolayı Nabi’nin gözüne hiç uyku girmez. Medine’ye yaklaştıklarında ise bir gece kafiledeki bir devlet adamı ayaklarını kıbleye doğru uzatarak yatmaktadır. Bu durumu gören Nabi çok üzülür. Dudaklarından şu beyitler dökülür.
Sakın terk-i edepten,kuy-i mahbub-i Hüda’dır bu!
Nazargah-ı İlahi dir, Makamı Mustafa’dır bu!
(Edebi terk etmekten sakın,zira burası Cenabı Hakk’ın Sevgilisi Peygamber Efendimizin makamıdır. Hâk Teala’nın nazar evi,baktığı,koruyup kolladığı, gözettiği yerdir,diyor.)
Nabi,bu beyitleri söyleyince o kişi hemen doğrulur.Bunu başka duyan oldu mu diye sorar. Nabi de senden ve benden başka kimse duymadı der.Devlet büyüğü davranışından dolayı mahcup olur.Sabah ezanına yakın Mescid-i Nebi’ye yaklaştıklarında camilerde sabah ezanından önce Nabi’nin söylediği şiir okunmaya başlar. İkisi de şaşkınlıktan donakalırlar. Namazdan sonra müezzini bulup sorarlar:
Müezzin şöyle cevap verir: Peygamber Efendimiz(S.a.v) dün gece rüyamıza gelerek bizleri şereflendirdi. Ümmetimden ‘’Nabi’’diye birisi beni ziyarete geliyor. Onu benim için yazdığı şiiriyle karşılayın dedi.Biz de öyle yaptık,dedi.
Nabi tekrar sordu: Sahiden Ümmetimden Nabi mi, dedi. Evet,cevabını alınca da kendinden geçip, olduğu yere yığılıverdi.
Rabbimizin nazar ettiği, baktığı kullardan olmak temennisiyle…
YORUMLAR