Milli kültürümüze mal olmuş, Türk Dünyasında ve İslam Aleminde bilinen, sevilen mizah ustası, büyük düşünür olan Nasreddin Hoca aslında fıkralarıyla eğlenip gülüp geçtiğimiz bir şahsiyet değildir. Aksine Nasreddin Hoca yaklaşık sekiz asrı geçen bir süreden beri eleştirel ve çözümleyici düşünmeyi öğreten bilgeler bilgesidir.
Türk-İslam Kültürünün büyük bilgelerinden ve filozoflarından biri olan Nasreddin Hoca Azerbaycan’da, Molla Nasreddin, Kazakistan’da Koja Nasreddin, Özbekisdan’da Nasreddin olarak bilinmektedir.
Felsefi mizahın en büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Nasreddin Hoca 1208 yılında Eskişehir’in Sivrihisar İlçesine bağlı Hortu Köyünde, şimdiki adı Nasreddin Hoca olan yerde dünya gelmiştir. İlk öğrenimini, din görevlisi olan babasından alan Nasreddin Hoca daha sonraları Sivrihisar ve Konya Medreselerinde öğrenimine devam etmiştir. Kendi köyünde ve Sivrihisar’da imamlık ve vaizlik görevlerinde bulunmasının ardından ilim tahsilini tamamlamak üzere Konya Akşehir’e gitmiştir. Burada Seyyid Mahmut Hayranî, Seyyid Hacı İbrahim Veli gibi devrinin tanınmış bilgin ve arif kişilerinden dersler almıştır.
Öğrenimini tamamladıktan sonra bir süre daha Akşehir’de yaşamına devam etmiştir. Daha sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hocalık, katiplik, müderrislik, kadılık, mahkemelerde bilir kişilik yapmıştır. Efsaneleşmiş bir halk filozofu olan Nasreddin Hoca fıkralarıyla insanları güldürse de onun asıl amacı insanları düşünmeye sevk etmektir. İyi düşünüldüğünde her sözünde bir hikmet olduğu anlaşılmaktadır. Yazıya geçirilmiş ilk Nasreddin Hoca hikayesi 1480 tarihli Sauk’un hayatını anlatan Ebu’l Hayr Rumi’nin Saltuk namesinde yer almaktadır. “Saltukname”, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın şehzadeliği esnasında verdiği talimat üzerine Ebu’l Hayr Rumi tarafından yedi senelik bir çalışma sonucunda Türk sözlü geleneğinden toplanarak 1480 yılında tamamlanmış ve kitaplaştırılarak neşredilmiştir. Nasreddin Hoca hakkında yazılan ilk kitap olan Hikâyat-i Kitab-ı Nasreddin’de 43 fıkra varken, 1676 yılında yazılan kitapta 112, 1822 yılında 160, 1958 yılında ise 445 Nasreddin Hoca fıkrası kayıt edilmiştir. Günümüzde ise bu sayı kat be kat artmıştır.
Nasreddin Hoca, insanlara doğru yolu gösteren, iyilikleri dile getiren, iyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa sevk eden, kötülüklerden sakındıran bir velidir. Bu işi yaparken de tabiatı icabı kendisine has bir yol ve metot işlemiştir. Meseleleri halkın anlayacağı bir dil ve üslub ile, gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmeye çalışmıştır. Fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksak yönleri düzeltmek ve nasihat etmek maksadıyla nüktelere başvurmuştur. Bütün fıkralarının özüne baktığımızda yaşadığı dönemdeki toplumu, düşünmeye ve doğruya sevk ettirdiği anlaşılmaktadır. Sadece o gün değil bugün bile fıkraları anlatıldığında her bir fıkrasının altında müthiş derinlikler olduğunu görmekteyiz. Meşhur göle maya çalma fıkrası bunlara en iyi örneklerden biridir.
Nasreddin Hoca bir gün azığını heybesine koyup yola çıkmış. Öğlen vakti Akşehir gölü kenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanak yoğurdunu gölgede keyifle yemiş. Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüp sormuş.
– “Ne yapıyorsun Hoca ?”
-“Göle maya çalıyorum” demiş Hoca.
Adam üstelemiş.
– “İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç ?”
-“Ben de biliyorum tutmayacağını, ammaaa ya tutarsa !” demiş.
Burada Nasreddin Hoca hiçbir şey olmaz diye düşünmeyin. Mutlaka her şeyin bir olacağı yol yordam vardır. Onu bulun tespit edin ve ona göre davranın demektedir. Yine küçük adımlarla başlanılacak bir iş, azim ve gayretin sonucunda hedefine mutlaka ulaşacaktır. O nedenle basit ve anlamsız görülen o ilk adımı atmak için kararlı olmak gerektiğini bize anlatmaya çalışır bu fıkrasıyla.
Nasreddin Hoca’nın tarihi kişiliğiyle ilgili araştırmalara ilk öncülük eden kişi olan Fuat Köprülü Nasreddin Hoca için:
“O, bizim en asli mahsullerimizden birisidir.” demektedir.
Yine Toramirzo Cabbarov da Nasreddin Hocayı şöyle tanımlamaktadır:
“Nasreddin Hoca Türk milletinin yükünü hafifletecek, her bir evde beklenecek, misafirdir. Onun kartviziti kahkahadır. O Doğu ve Batı memleketlerinde faal olan vatandaştır. Ülke sınırlarından eşeğine binip geçer. Onun pasaportunu sınır erleri yoklamıyorlar. Çünkü o dünyanın büyük insanıdır. O yıldan yıla gençleşiyor. Omzundaki gömleği eskiyor, ama gülüşü daima yenileşiyor.”
Latifeleri hikmet ve ibret dolu olan Nasreddin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği fıkralardaki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Uzun yıllar sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanımak, çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden istifade etmeye çalışmışlardır.
Sözlerinin temelinde düşünmeyi önceleyen Nasreddin Hocayı Nazım Hikmet’te şu şeklide yorumlamaktadır:
“Nasreddin Hoca gülen değil, ağlayan bir insan sembolüdür. Fıkralarının özünde gözyaşı vardır. Türk halkı bu fıkralara, ağlamanın yerine, gülmüştür. Çünkü Nasreddin Hoca yalnız alay etmekle yetinmemiş, ezilen halkın da kaltabanlığı, o çürümüş toplumdaki korkaklığı, ikiyüzlülüğü, yüreksizliği, sahteciliğiyle de alay etmiştir. Aslında Nasreddin Hoca derken, Türk halkının kendisini anlamaktayız. Böylece Türk halkı, kendi kendisiyle alay edebilme olgunluğunu göstermiştir. Goethe, ‘Kendi kendisiyle alay edemeyen, olgun insan olamaz’ der. Türk halkı, yüzyıllar boyunca yarattığı Nasreddin Hoca’nın toplumsal kişiliğinde, bir yandan ezenlerle alay ederken, bir yandan da kendi kendisiyle alay ederek, çöküntü nedeninde kendisinin de sorumlu olduğunu, payı bulunduğunu göstermiştir.
İbretlik ve düşündürücü fıkralarının birçok dile çevrildiği Nasreddin Hoca 1284 yılında Akşehir’de vefat etmiştir. Bizleri samimi şekilde düşünmeye sevk eden şu anlamlı fıkrasıyla da yazımızı noktalayalım.
Bindiği dalı kesmek:
Nasreddin Hoca, bir gün köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış, elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.
Görenler :
-“Aman Hocam, bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!” diye bağırmağa başlamışlar.
Hoca kesmeye devam ederken şöyle seslenmiş:
-“Bu dalı kesenin yere düşeceğini hepiniz akıl ettiniz de, ben size yıllardır ahiretin dalı olan dünyanızı keserseniz cehenneme düşersiniz diyorum, neden hâlâ bunu akıl edemiyorsunuz!”
Türk-İslam Kültürünün büyük bilgelerinden ve filozoflarından biri olan Nasreddin Hoca Azerbaycan’da, Molla Nasreddin, Kazakistan’da Koja Nasreddin, Özbekisdan’da Nasreddin olarak bilinmektedir.
Felsefi mizahın en büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Nasreddin Hoca 1208 yılında Eskişehir’in Sivrihisar İlçesine bağlı Hortu Köyünde, şimdiki adı Nasreddin Hoca olan yerde dünya gelmiştir. İlk öğrenimini, din görevlisi olan babasından alan Nasreddin Hoca daha sonraları Sivrihisar ve Konya Medreselerinde öğrenimine devam etmiştir. Kendi köyünde ve Sivrihisar’da imamlık ve vaizlik görevlerinde bulunmasının ardından ilim tahsilini tamamlamak üzere Konya Akşehir’e gitmiştir. Burada Seyyid Mahmut Hayranî, Seyyid Hacı İbrahim Veli gibi devrinin tanınmış bilgin ve arif kişilerinden dersler almıştır.
Öğrenimini tamamladıktan sonra bir süre daha Akşehir’de yaşamına devam etmiştir. Daha sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hocalık, katiplik, müderrislik, kadılık, mahkemelerde bilir kişilik yapmıştır. Efsaneleşmiş bir halk filozofu olan Nasreddin Hoca fıkralarıyla insanları güldürse de onun asıl amacı insanları düşünmeye sevk etmektir. İyi düşünüldüğünde her sözünde bir hikmet olduğu anlaşılmaktadır. Yazıya geçirilmiş ilk Nasreddin Hoca hikayesi 1480 tarihli Sauk’un hayatını anlatan Ebu’l Hayr Rumi’nin Saltuk namesinde yer almaktadır. “Saltukname”, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın şehzadeliği esnasında verdiği talimat üzerine Ebu’l Hayr Rumi tarafından yedi senelik bir çalışma sonucunda Türk sözlü geleneğinden toplanarak 1480 yılında tamamlanmış ve kitaplaştırılarak neşredilmiştir. Nasreddin Hoca hakkında yazılan ilk kitap olan Hikâyat-i Kitab-ı Nasreddin’de 43 fıkra varken, 1676 yılında yazılan kitapta 112, 1822 yılında 160, 1958 yılında ise 445 Nasreddin Hoca fıkrası kayıt edilmiştir. Günümüzde ise bu sayı kat be kat artmıştır.
Nasreddin Hoca, insanlara doğru yolu gösteren, iyilikleri dile getiren, iyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa sevk eden, kötülüklerden sakındıran bir velidir. Bu işi yaparken de tabiatı icabı kendisine has bir yol ve metot işlemiştir. Meseleleri halkın anlayacağı bir dil ve üslub ile, gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmeye çalışmıştır. Fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksak yönleri düzeltmek ve nasihat etmek maksadıyla nüktelere başvurmuştur. Bütün fıkralarının özüne baktığımızda yaşadığı dönemdeki toplumu, düşünmeye ve doğruya sevk ettirdiği anlaşılmaktadır. Sadece o gün değil bugün bile fıkraları anlatıldığında her bir fıkrasının altında müthiş derinlikler olduğunu görmekteyiz. Meşhur göle maya çalma fıkrası bunlara en iyi örneklerden biridir.
Nasreddin Hoca bir gün azığını heybesine koyup yola çıkmış. Öğlen vakti Akşehir gölü kenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanak yoğurdunu gölgede keyifle yemiş. Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüp sormuş.
– “Ne yapıyorsun Hoca ?”
-“Göle maya çalıyorum” demiş Hoca.
Adam üstelemiş.
– “İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç ?”
-“Ben de biliyorum tutmayacağını, ammaaa ya tutarsa !” demiş.
Burada Nasreddin Hoca hiçbir şey olmaz diye düşünmeyin. Mutlaka her şeyin bir olacağı yol yordam vardır. Onu bulun tespit edin ve ona göre davranın demektedir. Yine küçük adımlarla başlanılacak bir iş, azim ve gayretin sonucunda hedefine mutlaka ulaşacaktır. O nedenle basit ve anlamsız görülen o ilk adımı atmak için kararlı olmak gerektiğini bize anlatmaya çalışır bu fıkrasıyla.
Nasreddin Hoca’nın tarihi kişiliğiyle ilgili araştırmalara ilk öncülük eden kişi olan Fuat Köprülü Nasreddin Hoca için:
“O, bizim en asli mahsullerimizden birisidir.” demektedir.
Yine Toramirzo Cabbarov da Nasreddin Hocayı şöyle tanımlamaktadır:
“Nasreddin Hoca Türk milletinin yükünü hafifletecek, her bir evde beklenecek, misafirdir. Onun kartviziti kahkahadır. O Doğu ve Batı memleketlerinde faal olan vatandaştır. Ülke sınırlarından eşeğine binip geçer. Onun pasaportunu sınır erleri yoklamıyorlar. Çünkü o dünyanın büyük insanıdır. O yıldan yıla gençleşiyor. Omzundaki gömleği eskiyor, ama gülüşü daima yenileşiyor.”
Latifeleri hikmet ve ibret dolu olan Nasreddin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği fıkralardaki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Uzun yıllar sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanımak, çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden istifade etmeye çalışmışlardır.
Sözlerinin temelinde düşünmeyi önceleyen Nasreddin Hocayı Nazım Hikmet’te şu şeklide yorumlamaktadır:
“Nasreddin Hoca gülen değil, ağlayan bir insan sembolüdür. Fıkralarının özünde gözyaşı vardır. Türk halkı bu fıkralara, ağlamanın yerine, gülmüştür. Çünkü Nasreddin Hoca yalnız alay etmekle yetinmemiş, ezilen halkın da kaltabanlığı, o çürümüş toplumdaki korkaklığı, ikiyüzlülüğü, yüreksizliği, sahteciliğiyle de alay etmiştir. Aslında Nasreddin Hoca derken, Türk halkının kendisini anlamaktayız. Böylece Türk halkı, kendi kendisiyle alay edebilme olgunluğunu göstermiştir. Goethe, ‘Kendi kendisiyle alay edemeyen, olgun insan olamaz’ der. Türk halkı, yüzyıllar boyunca yarattığı Nasreddin Hoca’nın toplumsal kişiliğinde, bir yandan ezenlerle alay ederken, bir yandan da kendi kendisiyle alay ederek, çöküntü nedeninde kendisinin de sorumlu olduğunu, payı bulunduğunu göstermiştir.
İbretlik ve düşündürücü fıkralarının birçok dile çevrildiği Nasreddin Hoca 1284 yılında Akşehir’de vefat etmiştir. Bizleri samimi şekilde düşünmeye sevk eden şu anlamlı fıkrasıyla da yazımızı noktalayalım.
Bindiği dalı kesmek:
Nasreddin Hoca, bir gün köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış, elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.
Görenler :
-“Aman Hocam, bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!” diye bağırmağa başlamışlar.
Hoca kesmeye devam ederken şöyle seslenmiş:
-“Bu dalı kesenin yere düşeceğini hepiniz akıl ettiniz de, ben size yıllardır ahiretin dalı olan dünyanızı keserseniz cehenneme düşersiniz diyorum, neden hâlâ bunu akıl edemiyorsunuz!”
YORUMLAR