Bir devre damgasını vuran ve bugün hala yaptığı birçok eserin sırrı keşfedilemeyen mimar Mimar Sinan. Türk mimarlık tarihinin en büyük mimarlarından birisi. Yaşadığı dönem üzerinden yüzyıllar, asırlar geçmiş olsa da hala dillerde olan koca Sinan, 1490 yılında Kayseri’nin Ağırnas kasabasında dünyaya gelmiştir. 21-22 yaşlarında iken Osmanlı’da devşirilerek Acemi Ocağına alınan Mimar Sinan Kanuni Sultan Süleyman, 2. Selim ve 3. Murat dönemlerine damgasını vurmuş bir kişidir.

Mimar Sinan 99 yıllık ömrüne 81 cami, 51 mescit, 55 medrese, 26 darül-kurra, 17 türbe, 17 imarethane, 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere toplam 375 eser sığdırmıştır. Mimar Sinan eserleriyle geçmişte ve günümüzde dünyaca tanınmış ve kendinden söz ettirmiştir. Hayatında hiç egosu olmayan koca mimarın Selimiye camisini yaptığı esnada bir çocuk ile girdiği diyaloğu bilmeyen yoktur. Eğri minare hikayesi ile hatırlanan bu olay mimarın nedenli büyük biri olduğu, küçük bir çocuğun bile gönlünü almasını bildiğini bu hikâye ile görüyoruz. İşte Mimar Sinan’ı büyük yapanda onca eser ortaya koymasına rağmen sıfır kompleks içinde olmasıdır. Gelin eğri minare hikayesini tekrar hatırlayarak bugüne buradan ders çıkartmaya çalışalım.  

Mimar Sinan, “ustalık eseri” Selimiye’nin inşaatı esnasında karşısında oyun oynayan küçük çocukların yanından geçerken küçük bir çocuğun arkadaşına:

“Şu minare eğri yapılmış” dediğini duymuş.

Mimar Sinan hemen küçük çocuğa “Göster bakalım hangi minare eğri olmuş” deyince, küçük çocuk eliyle işaret ederek “Şu sağ taraftaki minare eğri” diye göstermiş.

Koca Sinan çocuğun yanında ustalara talimat vererek “Bize bir halat getirin.” demiş. İşçiler halatı getirmişler ve halatın bir ucunu minareye bağlattırmış.

Koca Sinan küçük çocuğu yanına çağırmış ve ona şöyle söylemiş: “İşçiler şimdi halatı çekerek minareyi düzeltecekler. Minare düzelince sen de tamam diyerek bizleri uyar.”

İşçiler halatı çekmeye başlamışlar ve biraz sonra küçük çocuk, “Tamam düzeldi!” diye haykırmış.

Mimar Sinan çocuğa “Şimdi tamamen düzeldi mi?” diye sorunca, çocuk da “Evet düzeldi, şimdi daha güzel oldu, bak” diye cevap vermiş.

Ustalar bu olaya bir anlam veremezler. Mimarbaşımız, sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yok. O halde niçin düzeltmeye kalkıştın. Bunun üzerine Mimar Sinan’ın ustalara söylediği şey neden Osmanlı’nın en büyük mimarı olduğunu küçük bir detayla ispatlar niteliktedir:

“Bu küçük çocuğun kafasındaki minarenin eğriliğini düzeltmeseydik, çocuk caminin yanından her geçerken güzelliğini göremezdi. Kafasındaki minarenin eğriliğine takılır kalırdı. Önlem alınmazsa, dedikodular aslı astarı olmasa bile iz bırakırlar. Böylece caminin adı da eğri minareli cami olarak yayılırdı.”

Mimar Sinan bu cevabı ile inceliğini konuşturmuştur. Anlayışı ve hoşgörüsünü sergilemiştir. Bugün bu inceliğe ve hoşgörüye ne kadar çok ihtiyaç duymaktayız. Burada alınması gereken ders sadece Mimar Sinan’ın zarafet ve inceliği değil elbette, küçük bir çocuğa verdiği değer de çok anlamlı. Anlamı manasız da olsa en küçük bir dedikoduya meydan vermemesi de ayrı bir incelik. Bir yandan da bu davranışı ile egosunun olmadığını göstermiştir. Ayrıca bugüne şu mesajı da vermeye çalışmış, gerektiğinde bazı insanların kafasındaki düzelmeyen eğriliği düzeltmek için halat bağlamak gerekebilir.

Kim bilir belki bugün dumura uğrayan beyinlerin halat ile çekilmesi eğriliklerin düzeltilmesi doğru yönde yol alması için gerekli bir zorunluluk. Hayat hiçbir şekilde eğrilik kabul etmez.