Ülkemizin her köşesinde tarih, medeniyet ve kültürel değerler yer almaktadır. Bunları gezip gördükçe insan başka dünyalara gidiyor. Geçtiğimiz haftalarda birçok kez gidip her güzelliğine bizzat şahitlik yaptığım Çanakkale ilimizin Kazdağları eteğinde bulunan Bayramiç ilçesinde hizmete giren Eva Lavanda Resort otelin açılış daveti üzerine tekrar bu ilimize bir ziyaret gerçekleştirdim.
Bu gidişimizde daha önce gidip görmediğim yerleri gezerek yeni şeyler öğrendim. Ülkemizin en batısında güneşin en son battığı topraklarda yaşanmış, Antik dönemin izlerine rastladık. Özellikle çok defa ziyaret ettiğim Assos Behramkale dışında önemli bir medeniyetin daha olduğunu Ezine ilçesine yaptığımız hızlandırılmış bir tur ile şahit oldum.
Bu kez yol arkadaşım çok kıymet verdiğim iş adamı, güzel bir insan Bekir Koç ağabeyim idi. Her zamanki gibi Çanakkale deyince aklımıza ilk gelen Harun Engin başkanımız yine mihmandarımız idi. Ancak Ezine bölgesinde bize rehberlik eden ve bölgeyi daha iyi tanımamıza yardımcı olan bölgede esnaflık ve çiftçilik yapan, üreten ve ülkeye katma değer sağlayan dostumuz Nedim Yıldız idi.
Cumartesi öğleden sonra ulaştığımız Ezine de kısa sürede çok şey gördük. Özellikle Antik dönemin izlerinin olduğu bölgelerde yaptığımız keşifler sonucunda gördüklerimi ve öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak adına bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum.
Ezine’de ilk durağımız Kestanbol Granit Taş Ocakları oldu. Ezine, Eski Menderes Çay’ının suladığı ovalık kesimde yer almaktadır. Menderes Çayı, Kazdağları’nın kuzey yamaçlarından doğar, Ezine ovasını suladıktan sonra ilçenin kuzey-batı istikametinde Çanakkale Boğazı’na dökülür. 37 km’lik sahil şeridine sahip olan Ezine sınırlarındaki Neandria, Arkaik ve Klasik dönemlerde; Aleksandria Troas ise Hellenistik ve Roma Dönemlerinde yerleşilmiş medeniyetlerdir. Ezine’de Türk Döneminin kuruluşu, Danişmentoğulları’na rastlamakta ve yöreye gelen ilk Türk boylarının bunlar olduğu bilinmektedir.
Ezine’ye 13 kilometre uzaklıktaki eski adıyla Koçali yeni adıyla Yahyaçavuş köyündeki granit madenlerinde milattan önceki antik dönemde üretim yapıldığını ve bugünkü Roma’daki sarayların birçok sütununun buradan getirildiğini öğrendim. Antik dönemde işletilen granit taş ocağı mevkiine geldiğimizde burada ciddi bir tarihin yattığını ve bununla beraber buranın sahipsiz bırakıldığına şahitlik ettik. Antik Yahyaçavuş köyünde bulunan 3 bin 500 yıllık olduğu zannedilen granit sütunlar sahipsiz şekilde yerlerde yatmaktaydı. Aracımızı tarlaya park ederek toprak yolda ilerlemeye başladık. Tonlarca ağırlığındaki granit sütunları bir anda heybetli şekilde karşımızda yerde serili şekilde görünce hayretler içinde kaldık. Etrafta küçük bir bilgilendirme dışında çok fazla bilgi de yoktu. Ancak rehberimiz Nedim Yıldız bizlere buranın macerasını detaylıca anlattı.
Granit, sert, kristal yapılı minerallerden meydana gelen taneli görünüşlü magmatik bir kayaçtır. Esas mineralleri feldspatın ortoklas cinsi ile az miktarda plajioklas ve kuvarstır. Ayrıca mika, hornblend, piroksen ve ikinci gruba giren turmalin, apatit, zirkon, grena, manyetit gibi mineraller de bulunabilir.
Granitlerin, yeryüzünün kilometrelerce derinliklerinde magmanın çok yavaş soğumasına ve kristalleşmesine bağlı olarak oluşması ve zaman içinde yükselerek yüzeylenmesi bu kayaçları yeterince özel kılmaktadır. Kayacın yavaş soğumaya bağlı oluşumu fiziksel etkilere karşı yüksek dayanıma sahip olmasını sağlamıştır. İri ve renkli kristalli dokusu ise kayaca görsel açıdan estetik bir görünüm kazandırmıştır. Bu özellikler sertliğine rağmen granitin yüzyıllar boyu yapı taşı olarak kullanımını sağlamıştır.
Batı Anadolu’da geç Eosen’den geç Myosen’e kadar geniş bir magmatik aktivite meydana gelmiştir. Kestanbol granitoidi, Anatolid-Torid platformu ile Pontidler arasındaki GeçKretase çarpışması sonucu meydana gelen volkanizma ile ilişkili olan granitoyidelerinden biridir. Kestanbol graniti, Ezine’nin batısında Kestanbol-Bergaz-Yaylacık köyleri arasında Koçali köyü civarında bulunan ve porfiri dokulu granitler Oligosen-Erken Miyosen aralığında yüzeylenmiştir.
Kestanbol granitlerinin jeokronolojik yöntemle yapılan tespite göre 28 milyon yıl önce oluştuğu tespit edilmiştir. Granitler iri taneli olması ve güzel görünümü nedeniyle sertliğine rağmen yüzyıllar boyu yapı taşı olarak kullanıla gelmiştir. Göreceli iri kristalli dokusu ile dikkat çeken bu granitlerden antik çağlarda çapları 160 cm ve yaklaşık ağırlığı 60 ton olan sütunlar üretilmiştir. Granit ocaklarından en büyüğü, Koçali Köyü’nün 1.5 km batısında Yeşiltaşlar mevkiinde olup, ocak içinde halen sütunlar bulunmaktadır.
Dokusal özelliği nedeniyle çok sert bir kayaç olan granitin büyük kütleler halinde kırılıp parçalanmadan ana kayadan sökülmesi bile oldukça güçken bu kayaçların sütun başları ile birlikte pürüzsüz olarak işlenmesi ve şekillendirilmesi yeterince hayranlık uyandıracak bir olgudur. Üstelik bu işçiliğin basit aletler ile yapıldığı düşünüldüğünde hayranlığın boyutu daha da artmaktadır. Sütunların çıkarıldığı duvarlarda halen korunan işçilik izleri ocağı ziyaret edenleri bir an antik çağlara götürmekte, granitten yansıyan keski sesleri kulaklarda çınlamaktadır. İşlenmiş sütunların bir kısmının ocakta, yol üzerinde ve antik limanda kalmış olmaları da yöreyi ilginç hale getirmektedir.
Tarihi M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzanan granit ocağında üretilen sütunlar tomruklar üzerinde kaydırılarak 13 km. mesafedeki Alexandria Troas (Dalyan) antik limanına taşınıp buradan Avrupa ve Kuzey Afrika’ya dek uzanan bir coğrafyaya gemilerle ihraç edildiği tarihi belgelerden anlaşılmaktadır. Bazı sütunların Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’a götürülüp çeşitli yapılarda kullanıldığı kayıtlarda mevcuttur.
Antik granit taş ocağı ve yakın çevresine ismini veren Kestanbol (Kestanbul veya Eski İstanbul), bugünkü Uluköy’ün 1665 ve 1795 yılı Osmanlı kayıtlarındaki eski ismidir. Sahada Roma Dönemine ait çeşitli kalıntılar bulunmaktadır. Bugün Yahyaçavuş Köyü (eski Koçali Köyü) antik granit taş ocağındaki sütunlar 1853 yılında bölgeyi gezen Charles Th. Newton tarafından keşfedilmiş ve Yedi Uyuyanlara atfen “Yeditaşlar” olarak adlandırılmıştır.
Antik dönemden bu yana işlenmeye devam edilen Kestanbol Granitleri, Antik dönemde Akdeniz çevresindeki çeşitli medeniyetlere ihraç edilmiştir. Yakındoğu, Kuzey Afrika ve Akdeniz’in her tarafına gönderilen bu granit sütunlar özellikle Roma’ya Alexandria Troas’ın Antik limanı aracılığıyla götürülmüştür. Granit taş ocaklarından el emeği ile odunların delinerek yerleştirilip sulanması tekniği ile çıkarılan sütunların yuvarlana yuvarlana veya arabalarla denize indirildiği ve buradan Roma’ya taşındığı, Kolezyum ve Roma Forumu’nu süslediği tarihçiler tarafından belirtilmiştir. Roma’da St. Clemente Bazilikası’nın 11. Yüzyıla tarihlenen avlusunda ikişer tane, Vatikan Müzesi’nde 8 tane, yine Roma’da St. Vitale Klisesi’nin narteksinde 4 tane, ayrıca Roma’daki St. Marco Bazilikası’nda da bulunmaktadır.
Granit ocaklarında o dönemlerde işlenen sütunların bazılarının geçmişte köylüler tarafından bilinçsizce dibek taşı, zeytinyağı presi olarak parçalanarak kullanıldığı görülmüştür. Burada yerde yatan ve bir medeniyetin izlerini taşıyan 7 adet granit taşı sütunları mutlaka korunmaya alınarak ülke turizmine kazandırılmalıdır. Eğer tarih fışkıran, Antik döneme insanı yolculuğa çıkartan Ezine Yahyaçavuş Köyü’nün yakın çevresindeki Kestanbol Granit Taş ocakları Batı ülkelerinin ya da başka ülkelerin elinde olsa idi burası koruma altına alınır, açık hava müzesi haline getirilirdi. Böylelikle de burayı ziyaret edecek yabancılardan ciddi kazanç elde ederlerdi.
Aslında henüz daha geç kalınmış sayılmaz. İnşallah bu yazımız böylesi önemli bir yerin turizme kazandırılmasına vesile olur. Sizlerde henüz daha buraları görmediyseniz Antik döneme yolculuk yapmak için Ezine’ye ivedilikle gelmelisiniz. Çanakkale bölgesinde daha önce tanımadığım ve görmediğim bu yerleri tanımamı sağlayan Nedim Yıldız’a ve bölgeye birlikte seyahat yaptığım yol arkadaşım Bekir Koç’a bu vesile ile teşekkür ediyorum.
Bu gidişimizde daha önce gidip görmediğim yerleri gezerek yeni şeyler öğrendim. Ülkemizin en batısında güneşin en son battığı topraklarda yaşanmış, Antik dönemin izlerine rastladık. Özellikle çok defa ziyaret ettiğim Assos Behramkale dışında önemli bir medeniyetin daha olduğunu Ezine ilçesine yaptığımız hızlandırılmış bir tur ile şahit oldum.
Bu kez yol arkadaşım çok kıymet verdiğim iş adamı, güzel bir insan Bekir Koç ağabeyim idi. Her zamanki gibi Çanakkale deyince aklımıza ilk gelen Harun Engin başkanımız yine mihmandarımız idi. Ancak Ezine bölgesinde bize rehberlik eden ve bölgeyi daha iyi tanımamıza yardımcı olan bölgede esnaflık ve çiftçilik yapan, üreten ve ülkeye katma değer sağlayan dostumuz Nedim Yıldız idi.
Cumartesi öğleden sonra ulaştığımız Ezine de kısa sürede çok şey gördük. Özellikle Antik dönemin izlerinin olduğu bölgelerde yaptığımız keşifler sonucunda gördüklerimi ve öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak adına bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum.
Ezine’de ilk durağımız Kestanbol Granit Taş Ocakları oldu. Ezine, Eski Menderes Çay’ının suladığı ovalık kesimde yer almaktadır. Menderes Çayı, Kazdağları’nın kuzey yamaçlarından doğar, Ezine ovasını suladıktan sonra ilçenin kuzey-batı istikametinde Çanakkale Boğazı’na dökülür. 37 km’lik sahil şeridine sahip olan Ezine sınırlarındaki Neandria, Arkaik ve Klasik dönemlerde; Aleksandria Troas ise Hellenistik ve Roma Dönemlerinde yerleşilmiş medeniyetlerdir. Ezine’de Türk Döneminin kuruluşu, Danişmentoğulları’na rastlamakta ve yöreye gelen ilk Türk boylarının bunlar olduğu bilinmektedir.
Ezine’ye 13 kilometre uzaklıktaki eski adıyla Koçali yeni adıyla Yahyaçavuş köyündeki granit madenlerinde milattan önceki antik dönemde üretim yapıldığını ve bugünkü Roma’daki sarayların birçok sütununun buradan getirildiğini öğrendim. Antik dönemde işletilen granit taş ocağı mevkiine geldiğimizde burada ciddi bir tarihin yattığını ve bununla beraber buranın sahipsiz bırakıldığına şahitlik ettik. Antik Yahyaçavuş köyünde bulunan 3 bin 500 yıllık olduğu zannedilen granit sütunlar sahipsiz şekilde yerlerde yatmaktaydı. Aracımızı tarlaya park ederek toprak yolda ilerlemeye başladık. Tonlarca ağırlığındaki granit sütunları bir anda heybetli şekilde karşımızda yerde serili şekilde görünce hayretler içinde kaldık. Etrafta küçük bir bilgilendirme dışında çok fazla bilgi de yoktu. Ancak rehberimiz Nedim Yıldız bizlere buranın macerasını detaylıca anlattı.
Granit, sert, kristal yapılı minerallerden meydana gelen taneli görünüşlü magmatik bir kayaçtır. Esas mineralleri feldspatın ortoklas cinsi ile az miktarda plajioklas ve kuvarstır. Ayrıca mika, hornblend, piroksen ve ikinci gruba giren turmalin, apatit, zirkon, grena, manyetit gibi mineraller de bulunabilir.
Granitlerin, yeryüzünün kilometrelerce derinliklerinde magmanın çok yavaş soğumasına ve kristalleşmesine bağlı olarak oluşması ve zaman içinde yükselerek yüzeylenmesi bu kayaçları yeterince özel kılmaktadır. Kayacın yavaş soğumaya bağlı oluşumu fiziksel etkilere karşı yüksek dayanıma sahip olmasını sağlamıştır. İri ve renkli kristalli dokusu ise kayaca görsel açıdan estetik bir görünüm kazandırmıştır. Bu özellikler sertliğine rağmen granitin yüzyıllar boyu yapı taşı olarak kullanımını sağlamıştır.
Batı Anadolu’da geç Eosen’den geç Myosen’e kadar geniş bir magmatik aktivite meydana gelmiştir. Kestanbol granitoidi, Anatolid-Torid platformu ile Pontidler arasındaki GeçKretase çarpışması sonucu meydana gelen volkanizma ile ilişkili olan granitoyidelerinden biridir. Kestanbol graniti, Ezine’nin batısında Kestanbol-Bergaz-Yaylacık köyleri arasında Koçali köyü civarında bulunan ve porfiri dokulu granitler Oligosen-Erken Miyosen aralığında yüzeylenmiştir.
Kestanbol granitlerinin jeokronolojik yöntemle yapılan tespite göre 28 milyon yıl önce oluştuğu tespit edilmiştir. Granitler iri taneli olması ve güzel görünümü nedeniyle sertliğine rağmen yüzyıllar boyu yapı taşı olarak kullanıla gelmiştir. Göreceli iri kristalli dokusu ile dikkat çeken bu granitlerden antik çağlarda çapları 160 cm ve yaklaşık ağırlığı 60 ton olan sütunlar üretilmiştir. Granit ocaklarından en büyüğü, Koçali Köyü’nün 1.5 km batısında Yeşiltaşlar mevkiinde olup, ocak içinde halen sütunlar bulunmaktadır.
Dokusal özelliği nedeniyle çok sert bir kayaç olan granitin büyük kütleler halinde kırılıp parçalanmadan ana kayadan sökülmesi bile oldukça güçken bu kayaçların sütun başları ile birlikte pürüzsüz olarak işlenmesi ve şekillendirilmesi yeterince hayranlık uyandıracak bir olgudur. Üstelik bu işçiliğin basit aletler ile yapıldığı düşünüldüğünde hayranlığın boyutu daha da artmaktadır. Sütunların çıkarıldığı duvarlarda halen korunan işçilik izleri ocağı ziyaret edenleri bir an antik çağlara götürmekte, granitten yansıyan keski sesleri kulaklarda çınlamaktadır. İşlenmiş sütunların bir kısmının ocakta, yol üzerinde ve antik limanda kalmış olmaları da yöreyi ilginç hale getirmektedir.
Tarihi M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzanan granit ocağında üretilen sütunlar tomruklar üzerinde kaydırılarak 13 km. mesafedeki Alexandria Troas (Dalyan) antik limanına taşınıp buradan Avrupa ve Kuzey Afrika’ya dek uzanan bir coğrafyaya gemilerle ihraç edildiği tarihi belgelerden anlaşılmaktadır. Bazı sütunların Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’a götürülüp çeşitli yapılarda kullanıldığı kayıtlarda mevcuttur.
Antik granit taş ocağı ve yakın çevresine ismini veren Kestanbol (Kestanbul veya Eski İstanbul), bugünkü Uluköy’ün 1665 ve 1795 yılı Osmanlı kayıtlarındaki eski ismidir. Sahada Roma Dönemine ait çeşitli kalıntılar bulunmaktadır. Bugün Yahyaçavuş Köyü (eski Koçali Köyü) antik granit taş ocağındaki sütunlar 1853 yılında bölgeyi gezen Charles Th. Newton tarafından keşfedilmiş ve Yedi Uyuyanlara atfen “Yeditaşlar” olarak adlandırılmıştır.
Antik dönemden bu yana işlenmeye devam edilen Kestanbol Granitleri, Antik dönemde Akdeniz çevresindeki çeşitli medeniyetlere ihraç edilmiştir. Yakındoğu, Kuzey Afrika ve Akdeniz’in her tarafına gönderilen bu granit sütunlar özellikle Roma’ya Alexandria Troas’ın Antik limanı aracılığıyla götürülmüştür. Granit taş ocaklarından el emeği ile odunların delinerek yerleştirilip sulanması tekniği ile çıkarılan sütunların yuvarlana yuvarlana veya arabalarla denize indirildiği ve buradan Roma’ya taşındığı, Kolezyum ve Roma Forumu’nu süslediği tarihçiler tarafından belirtilmiştir. Roma’da St. Clemente Bazilikası’nın 11. Yüzyıla tarihlenen avlusunda ikişer tane, Vatikan Müzesi’nde 8 tane, yine Roma’da St. Vitale Klisesi’nin narteksinde 4 tane, ayrıca Roma’daki St. Marco Bazilikası’nda da bulunmaktadır.
Granit ocaklarında o dönemlerde işlenen sütunların bazılarının geçmişte köylüler tarafından bilinçsizce dibek taşı, zeytinyağı presi olarak parçalanarak kullanıldığı görülmüştür. Burada yerde yatan ve bir medeniyetin izlerini taşıyan 7 adet granit taşı sütunları mutlaka korunmaya alınarak ülke turizmine kazandırılmalıdır. Eğer tarih fışkıran, Antik döneme insanı yolculuğa çıkartan Ezine Yahyaçavuş Köyü’nün yakın çevresindeki Kestanbol Granit Taş ocakları Batı ülkelerinin ya da başka ülkelerin elinde olsa idi burası koruma altına alınır, açık hava müzesi haline getirilirdi. Böylelikle de burayı ziyaret edecek yabancılardan ciddi kazanç elde ederlerdi.
Aslında henüz daha geç kalınmış sayılmaz. İnşallah bu yazımız böylesi önemli bir yerin turizme kazandırılmasına vesile olur. Sizlerde henüz daha buraları görmediyseniz Antik döneme yolculuk yapmak için Ezine’ye ivedilikle gelmelisiniz. Çanakkale bölgesinde daha önce tanımadığım ve görmediğim bu yerleri tanımamı sağlayan Nedim Yıldız’a ve bölgeye birlikte seyahat yaptığım yol arkadaşım Bekir Koç’a bu vesile ile teşekkür ediyorum.
YORUMLAR