Kastamonu en çok ziyaret ettiğim illerimizden birisi. Her gidişimde ayrı bir güzelliğine şahit olduğum Kastamonu Şeyh Şaban-ı Veli ile tanınmakta. Sahil şeridi ile iç bölgesi ayrı bir atmosfer sunan Kastamonu’nun en çok görmek istediğim İnebolu ilçesini bu kez ziyaret etmek nasip oldu.
Öğrencilik yıllarında bize sahip çıkan okumamızda çok büyük katkısı olan Necmettin Üçyıldız ağabeyimiz memleketinde bulunduğu sırada onu ziyaret etmek maksadıyla gittiğim İnebolu’yu görmek ve tanımak nasip oldu. Bu güzel Karadeniz ilçesi tarihten gelen misyonu ve tarihi konakları ile dikkat çekmekte. Kısa bir İnebolu gezisinde şehre dair edindiğim bilgiler doğrultusunda sizlerin de bu güzel Anadolu ilçesini tanımanız amacıyla bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum.
Tarihi kaynakları incelediğimizde İnebolu’nun hangi tarihte kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. İstiklal madalyası ile ödüllendirilmiş olan İnebolu’nun ilk kuruluşu M.Ö. IV. yüzyılda Yunanlıların Karadeniz kıyılarında Abonou Teikhos (Abonuteikhos)
Antik kentini kurdukları dönem bilinmektedir. Bu dönemde şehre İonopolis adı verilmiştir. İmparator Lucius Verus’tan Geta’ya kadar geçen dönemde bu isimle para basmıştır. Bir “İon” şehri olan İnebolu “İonopolis” isminden sonra “İnepolis” adını almış ve Selçuklular döneminde ismi “İnebolu” olmuştur.
İnebolu’nun 3 km. uzaklığındaki bugünkü Küre ilçesinde bakır prit yatakları zamanında Bizanslılar tarafından işletilmiştir. Osmanlı döneminde de buradaki bakır madenleri işletilmiş ve bu yüzden buraya Küre-i Nühaş (Bakır Küresi) ismi verilmiştir.
Bazı kaynaklarda ise ilçenin M.Ö.1200 yıllarında Gasgaslar tarafından kurulduğu ifade edilmektedir. Osmanlı döneminde özellikle II. Mehmet zamanında Küre bölgesindeki bakır madenleri İnebolu limanından Kırklareli’nin Demirköy ilçesine sevk edilerek burada kurulan demir yapımı atölyelerinde top döktürülmüş ve bu toplar İstanbul’un fethinde kullanılmıştır. Karadeniz’in batısında önemli bir liman kenti olan İnebolu tarihin her döneminde büyük rol üstlenmiştir.
Roma ve Bizanslıların önemli bir yerleşim yeri olan İnebolu, 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu’nun kapısı Türklere açılınca Selçuklu beylerinden Emir Karatekin tarafından 1084-1085 yıllarında Türk topraklarına dahil edilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin hakimiyetinde olan İnebolu daha sonra bölgede hakimiyet kuran Candaroğulları Beyliği’nin egemenliğine girmiştir. 1383 yılında I. Murat zamanında Osmanlı Devleti hakimiyetine giren bölge Ankara Savaşı sonrasında İsfendiyaroğulları Beyliği’nin egemenliğinde olmuş ancak 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1800’lü yılların sonunda ilçeye dönüştürülen İnebolu, bu tarihlerde iki büyük yangın geçirmiş dönemin padişahı II. Abdülhamit zamanında Kastamonu Valisi olan Abdurrahman Paşa tarafından kent mimarisi yeni planlama ile yeniden düzenlenmiştir. Tipik Osmanlı kenti özelliklerini günümüze kadar önemli ölçüde koruyan İnebolu, anıtsal yapıların, sivil mimarlık örneklerinin yanı sıra bunlarla bir bütünlük oluşturan geleneksel malzeme ile döşeli sokaklar, meydanlar, çeşmeler, ağaçlar gibi Anadolu kent dokusunun özelliğini yansıtan öğelerden oluşmaktadır. İlçenin sokaklarında dolaşırken adeta tarihe bir yolculuk yapıyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Osmanlı döneminde gemi yapım tezgâhları ve limanı ile önemli bir ticaret merkezi konumunda olan İnebolu sahiliyle de önemli bir turistik merkez konumundadır.
İlçede görülmesi gereken birçok tarihi ve turistik mekân vardır. Bunlar arasında en önemlisi hiç şüphesiz tarihi İnebolu konakları ve evleri gelmektedir. İnebolu Evleri genel olarak 3 katlı ve bahçeli yapılardır. Bahçelerinde erik, fındık, dut, elma, ceviz gibi meyve ağaçları bulunmaktadır. İnebolu Evleri dışında, İnebolu’daki üç önemli kale kalıntısından birinin bulunduğu Geriş tepesi de görülmesi gereken turistik bir yerdir. Burada hangi tarihte yapıldığı kesin bilinemeyen büyük bir manastır kalıntıları vardır. Manastırda sarnıçlar, sütun ve kitabeler mevcuttur. Sütun ve üzerindeki monogram Bizans özellikleri yansıtmaktadır. Bir diğer kale kalıntılarının bulunduğu Apaş Tepesi Ören Yeri de önemli turistik yerlerden biridir. Bunların dışında; Nezihe Battal Kültür Evi, Pembe Köşk, 1903 yılında yapılmış ve dünyanın en iyi güneş saati olan ve hala işlevini sürdüren Yeni Camii bahçesindeki Güneş Saati, taştan yapılmış tarihi Karaca Mahallesi camii ve şehit Şerife Bacı Anıtı gelmektedir.
İnebolu ziyaretinde birbirinden lezzetli yöresel yemeklerini tatma imkânı elde edebilirsiniz. Doğal olarak mevsiminde ziyaret ederseniz taze balık çeşitlerini tatma imkânınız olur. Bunun dışında yöreye özgü kızılcık tarhana çorbası, bulgurlu pazı çorbası, kulak makarnası, haluşka, İnebolu çöreği, zarbana baklavası, çekme ve tahin helva da tadabileceğiniz lezzetler arasındadır.
Karadeniz’in incisi konumundaki İnebolu’yu ne kadar anlatmaya çalışsak bir yönü eksik kalır. En iyisi bu şirin ilçeyi ziyaret edip tarihin derinliklerinden gelen güzelliklerine kendi gözlerinizle şahit olun. Ancak ilçeyi gezerken Necmettin Üçyıldız ağabeyim gibi bir rehber mutlaka sizlere eşlik etmeli.
YYazımızı noktalamadan Kastamonu için sembolleşmiş Şerife Bacı’ya da kısaca değinelim. Yaptığı kahramanlık ile tarihi kayıtlara geçen ve tarihimizde önemli bir yer alan Şerife Bacı Kastamonu’nun Seydiler ilçesinin Satı Köyü’ndendir. Millî Mücadele yıllarında 1921’de deniz yoluyla gelen cephaneler karadan orduya ulaştırılması gerekiyordu. Bu süreçte dönemin İnebolu müftüsü Ahmet Hamdi Efendi de Yahya Paşa camiinde her gün minbere çıkarak halka heyecan vermek suretiyle gelen cephanenin güvenli bölgelere sevk edilmesini sağlamakta imiş. Dondurucu soğuğun yaşandığı şubat ayında, havaya aldırmadan cepheye cephane gönderme vazifesine gönüllü katılanların arasında yer alan Şerife Bacı, sırtına sardığı çocuğu ile bu sefere çıkmıştır. Ancak dondurucu soğuk ve tipi yol almalarını çok zorlaştırınca Şerife Bacı çocuğunu sardığı battaniyeyi cephaneler donmasın diye cephanenin üzerine örter. Sabaha karşı Kastamonu Kışlası önüne vardıklarında kafile tamamen donmuştu. Şerife Bacı da donmuş ve kaskatı kesilmişti. Lakin çocuğu yaşıyordu, bu ibretlik durum karşısında cephedeki komutanlar hayretler içinde kalmıştır. Şehit Şerife Bacı, Millî Mücadelede mermi taşıyan Türk kadınını temsil eden bir sembol olmuş ve bütün Türk halkının gönlünde taht kurmuştur. Bu yazı vesilesiyle kendisini rahmet ve minnetle anıyorum.
Necmettin Üçyıldız ağabeyimizle birlikte arşınladığımız İnebolu sokaklarında tarihin derin izlerine rastladık. Tarihi konaklar, tarihi evler ilçeye ayrı bir güzellik katıyor. Etrafı ormanlara çevrili önünde hırçın Karadeniz ile İnebolu İstiklal Mücadelesinde de kendinden söz ettirmiştir. İlçe İstiklal Harbi sırasında silah, cephane ve mühimmatın Anadolu’ya geçirilmesi ve aktarılmasında merkezi bir rol oynamıştır. İlçe Merkezi düşman işgaline uğramamasına rağmen İnebolulular çok kayıp vermişlerdir. İnebolu’nun vatansever halkı ve kayıkçıları Yunanlılara karşı yiğitlik destanları yazmıştır. Öyle ki; Gazi Mustafa Kemal Paşa “Gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da” diyerek İnebolu’nun Kurtuluş Mücadelesindeki önemini bu vecih sözüyle ifade etmiştir. İnebolu’nun bu destansı mücadelesi ve kayıkçıların fedakarlığı Gazi Meclisimiz tarafından 11 Şubat 1924 tarihinde çıkarılan 66 numaralı Kanunla “Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası” verilmesiyle taltif edilmiştir.
Öğrencilik yıllarında bize sahip çıkan okumamızda çok büyük katkısı olan Necmettin Üçyıldız ağabeyimiz memleketinde bulunduğu sırada onu ziyaret etmek maksadıyla gittiğim İnebolu’yu görmek ve tanımak nasip oldu. Bu güzel Karadeniz ilçesi tarihten gelen misyonu ve tarihi konakları ile dikkat çekmekte. Kısa bir İnebolu gezisinde şehre dair edindiğim bilgiler doğrultusunda sizlerin de bu güzel Anadolu ilçesini tanımanız amacıyla bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum.
Tarihi kaynakları incelediğimizde İnebolu’nun hangi tarihte kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. İstiklal madalyası ile ödüllendirilmiş olan İnebolu’nun ilk kuruluşu M.Ö. IV. yüzyılda Yunanlıların Karadeniz kıyılarında Abonou Teikhos (Abonuteikhos)
Antik kentini kurdukları dönem bilinmektedir. Bu dönemde şehre İonopolis adı verilmiştir. İmparator Lucius Verus’tan Geta’ya kadar geçen dönemde bu isimle para basmıştır. Bir “İon” şehri olan İnebolu “İonopolis” isminden sonra “İnepolis” adını almış ve Selçuklular döneminde ismi “İnebolu” olmuştur.
İnebolu’nun 3 km. uzaklığındaki bugünkü Küre ilçesinde bakır prit yatakları zamanında Bizanslılar tarafından işletilmiştir. Osmanlı döneminde de buradaki bakır madenleri işletilmiş ve bu yüzden buraya Küre-i Nühaş (Bakır Küresi) ismi verilmiştir.
Bazı kaynaklarda ise ilçenin M.Ö.1200 yıllarında Gasgaslar tarafından kurulduğu ifade edilmektedir. Osmanlı döneminde özellikle II. Mehmet zamanında Küre bölgesindeki bakır madenleri İnebolu limanından Kırklareli’nin Demirköy ilçesine sevk edilerek burada kurulan demir yapımı atölyelerinde top döktürülmüş ve bu toplar İstanbul’un fethinde kullanılmıştır. Karadeniz’in batısında önemli bir liman kenti olan İnebolu tarihin her döneminde büyük rol üstlenmiştir.
Roma ve Bizanslıların önemli bir yerleşim yeri olan İnebolu, 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu’nun kapısı Türklere açılınca Selçuklu beylerinden Emir Karatekin tarafından 1084-1085 yıllarında Türk topraklarına dahil edilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin hakimiyetinde olan İnebolu daha sonra bölgede hakimiyet kuran Candaroğulları Beyliği’nin egemenliğine girmiştir. 1383 yılında I. Murat zamanında Osmanlı Devleti hakimiyetine giren bölge Ankara Savaşı sonrasında İsfendiyaroğulları Beyliği’nin egemenliğinde olmuş ancak 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1800’lü yılların sonunda ilçeye dönüştürülen İnebolu, bu tarihlerde iki büyük yangın geçirmiş dönemin padişahı II. Abdülhamit zamanında Kastamonu Valisi olan Abdurrahman Paşa tarafından kent mimarisi yeni planlama ile yeniden düzenlenmiştir. Tipik Osmanlı kenti özelliklerini günümüze kadar önemli ölçüde koruyan İnebolu, anıtsal yapıların, sivil mimarlık örneklerinin yanı sıra bunlarla bir bütünlük oluşturan geleneksel malzeme ile döşeli sokaklar, meydanlar, çeşmeler, ağaçlar gibi Anadolu kent dokusunun özelliğini yansıtan öğelerden oluşmaktadır. İlçenin sokaklarında dolaşırken adeta tarihe bir yolculuk yapıyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Osmanlı döneminde gemi yapım tezgâhları ve limanı ile önemli bir ticaret merkezi konumunda olan İnebolu sahiliyle de önemli bir turistik merkez konumundadır.
İlçede görülmesi gereken birçok tarihi ve turistik mekân vardır. Bunlar arasında en önemlisi hiç şüphesiz tarihi İnebolu konakları ve evleri gelmektedir. İnebolu Evleri genel olarak 3 katlı ve bahçeli yapılardır. Bahçelerinde erik, fındık, dut, elma, ceviz gibi meyve ağaçları bulunmaktadır. İnebolu Evleri dışında, İnebolu’daki üç önemli kale kalıntısından birinin bulunduğu Geriş tepesi de görülmesi gereken turistik bir yerdir. Burada hangi tarihte yapıldığı kesin bilinemeyen büyük bir manastır kalıntıları vardır. Manastırda sarnıçlar, sütun ve kitabeler mevcuttur. Sütun ve üzerindeki monogram Bizans özellikleri yansıtmaktadır. Bir diğer kale kalıntılarının bulunduğu Apaş Tepesi Ören Yeri de önemli turistik yerlerden biridir. Bunların dışında; Nezihe Battal Kültür Evi, Pembe Köşk, 1903 yılında yapılmış ve dünyanın en iyi güneş saati olan ve hala işlevini sürdüren Yeni Camii bahçesindeki Güneş Saati, taştan yapılmış tarihi Karaca Mahallesi camii ve şehit Şerife Bacı Anıtı gelmektedir.
İnebolu ziyaretinde birbirinden lezzetli yöresel yemeklerini tatma imkânı elde edebilirsiniz. Doğal olarak mevsiminde ziyaret ederseniz taze balık çeşitlerini tatma imkânınız olur. Bunun dışında yöreye özgü kızılcık tarhana çorbası, bulgurlu pazı çorbası, kulak makarnası, haluşka, İnebolu çöreği, zarbana baklavası, çekme ve tahin helva da tadabileceğiniz lezzetler arasındadır.
Karadeniz’in incisi konumundaki İnebolu’yu ne kadar anlatmaya çalışsak bir yönü eksik kalır. En iyisi bu şirin ilçeyi ziyaret edip tarihin derinliklerinden gelen güzelliklerine kendi gözlerinizle şahit olun. Ancak ilçeyi gezerken Necmettin Üçyıldız ağabeyim gibi bir rehber mutlaka sizlere eşlik etmeli.
YYazımızı noktalamadan Kastamonu için sembolleşmiş Şerife Bacı’ya da kısaca değinelim. Yaptığı kahramanlık ile tarihi kayıtlara geçen ve tarihimizde önemli bir yer alan Şerife Bacı Kastamonu’nun Seydiler ilçesinin Satı Köyü’ndendir. Millî Mücadele yıllarında 1921’de deniz yoluyla gelen cephaneler karadan orduya ulaştırılması gerekiyordu. Bu süreçte dönemin İnebolu müftüsü Ahmet Hamdi Efendi de Yahya Paşa camiinde her gün minbere çıkarak halka heyecan vermek suretiyle gelen cephanenin güvenli bölgelere sevk edilmesini sağlamakta imiş. Dondurucu soğuğun yaşandığı şubat ayında, havaya aldırmadan cepheye cephane gönderme vazifesine gönüllü katılanların arasında yer alan Şerife Bacı, sırtına sardığı çocuğu ile bu sefere çıkmıştır. Ancak dondurucu soğuk ve tipi yol almalarını çok zorlaştırınca Şerife Bacı çocuğunu sardığı battaniyeyi cephaneler donmasın diye cephanenin üzerine örter. Sabaha karşı Kastamonu Kışlası önüne vardıklarında kafile tamamen donmuştu. Şerife Bacı da donmuş ve kaskatı kesilmişti. Lakin çocuğu yaşıyordu, bu ibretlik durum karşısında cephedeki komutanlar hayretler içinde kalmıştır. Şehit Şerife Bacı, Millî Mücadelede mermi taşıyan Türk kadınını temsil eden bir sembol olmuş ve bütün Türk halkının gönlünde taht kurmuştur. Bu yazı vesilesiyle kendisini rahmet ve minnetle anıyorum.
Necmettin Üçyıldız ağabeyimizle birlikte arşınladığımız İnebolu sokaklarında tarihin derin izlerine rastladık. Tarihi konaklar, tarihi evler ilçeye ayrı bir güzellik katıyor. Etrafı ormanlara çevrili önünde hırçın Karadeniz ile İnebolu İstiklal Mücadelesinde de kendinden söz ettirmiştir. İlçe İstiklal Harbi sırasında silah, cephane ve mühimmatın Anadolu’ya geçirilmesi ve aktarılmasında merkezi bir rol oynamıştır. İlçe Merkezi düşman işgaline uğramamasına rağmen İnebolulular çok kayıp vermişlerdir. İnebolu’nun vatansever halkı ve kayıkçıları Yunanlılara karşı yiğitlik destanları yazmıştır. Öyle ki; Gazi Mustafa Kemal Paşa “Gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da” diyerek İnebolu’nun Kurtuluş Mücadelesindeki önemini bu vecih sözüyle ifade etmiştir. İnebolu’nun bu destansı mücadelesi ve kayıkçıların fedakarlığı Gazi Meclisimiz tarafından 11 Şubat 1924 tarihinde çıkarılan 66 numaralı Kanunla “Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası” verilmesiyle taltif edilmiştir.
YORUMLAR