İnsan, ucu bucağı bilinmeyen varlık âlemi içinde, eşsiz bir konuma sahiptir. Ruhuyla, cesediyle Allah’ın en antika bir sanat eseridir desek yanılmış olmalıyız. Dolayısıyla bu yönüyle baktığımızda insan, mahlukatın en şereflisidir.
Her insan fiziki yapısıyla, duygularıyla, ruhsal yapısıyla ve sosyal bir varlık olarak insanın üzerinde taşıması gereken insan olmanın gereklerini yerine getirmelidir. İnsan olmak demek sadece bir beden taşımak değildir. Allah bir lûtuf olarak insanı, insan olarak yaratmıştır. Bu önemli olsa da, insanın insan olabilmesi için kişilik sahibi olması, alçakgönüllü olması, dürüst ve güvenilir olması, görgü kurallarına riayet eden, bilgili, sözü dinlenen, sözünün eri, sevilip sayılan, iyilikleri kuşanmış, saygın ve erdemli bir kişi olması gerekir. Velhasıl “iyi bir insan olabilmek” hayatta kolay olmayan en büyük meziyettir.
Diğer canlılar arasında insanın yeri apayrıdır. Zira Allahü Teala da İsra Sûresi’nin 70. ayetinde: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” buyurarak âdemoğlunu şerefli kıldığını belirtmektedir. İnsan çeşitli güç ve yeteneklerle donatılmıştır. Yaratılmış olan diğer bütün varlıklar da insanının hizmetine sunulmuştur. Bundan dolayı şerefli addedilen insan, hem aklı hem tutkuları olması yönüyle, melekler ve hayvanların da bulunduğu varlık aleminde bütün canlılardan üstün meziyettedir. Yine bu özellikleriyle insan, bir yandan en güzel yaratılmış olmakla övünürken, diğer yandan da ahlâkî ve manevî zafiyetler yaşadığında, diğer bütün canlılardan daha düşük bir seviyeye de inme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
Her insan fiziksel yönüyle, zihinsel yapısıyla, duygusal yönüyle ve ruhsal yapısıyla, ayrıca sosyal bir varlık olmasıyla da, sosyal yönüyle ölçülerek insan olup olmadığına karar verilir. İnsan olmak sadece bir bedeni taşıyor olmak değildir. Hiç şüphesiz insan olarak yaratılmış olmak elbette Allah’ın bir lûtfudur. Ancak gerçek anlamda “insan” olabilmek; kişilik (karakter) sahibi, alçakgönüllü ve hoşgörülü; dürüst ve güvenilir, görgülü ve bilgili; sözü dinlenen, sevilen ve sayılan; iyimser, iyiliksever ve yardımsever, olgun ve saygın, onurlu ve erdemli, velhasıl “iyi bir insan” olmakla mümkündür. Bu nedenle “iyi bir insan olmak” hayatta en büyük meziyettir. Ayrıca da kolay olmayan zor bir şeydir. Zira iyi insan olmak için neredeyse hep vermek gerekiyor. Fedakârlık gerektiriyor. Bu yüzden iyi insan olmak bir sanattır diye ifade edilmiştir. Sanat icra ederken de insan bir şeylere katlanıp, zorlukları aşarak öğrendiği sanatı en zarif şekilde icra edince ve herkes tarafından ortak bir mutabakatla tasvip edilip onaylanınca sanatkâr olmuş oluyor.
İnsanlık tarihi boyunca gelmiş geçmiş toplumları incelediğimizde, bütün toplumlarda, insanlar tarafından ortak kabul görmüş ve korunmaya çalışılmış değerler vardır. Bu değerlerin bütün insanlarda var olması gerektiği ortaya koyulmuş ve bunlar en temel ilke olarak kabul edilmiştir. Bu değerler şunlardan ibarettir: Doğruluk ve dürüstlük; hakkaniyet ve adalet, onur ve itibar, hak ve özgürlük; ahlak, güven, eşitlik, sevgi ve saygı; aile, dostluk ve arkadaşlık; hoşgörü, huzur ve refahtır. Bu ilke ve değerler “insan” olmanın özü ve temelini teşkil etmektedir. Kişi ister eğitimli, ister cahil olsun; dünyanın neresinde doğmuş olursa olsun, hangi dine mensup olursa olsun, hangi köke ait olursa olsun, hangi tabakada olursa olsun, köylü veya şehirli olsun, genç yada yaşlı olsun, zengin veya fakir olsun fark etmeksizin bu ilke ve değerler bütün insanlar için gerekli, geçerli ve önemli kabul edilmiştir. Bu değerler binlerce yıldır genel kabul görmüş, dün içinde bugün içinde ve gelecek içinde geçerliliğini koruyan değerlerdir.
Ünlü bilgin Albert Einstein: “İnsanlar ikiye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar. Ancak aptallar insanları ırk, cinsiyet, millet, yaş, statü, renk, din ve dillerine göre ayırırlar.” demiştir. Bütün varlıkların yaratıcısı ve kâinatın sahibi Allah gönderdiği bütün kutsal kitaplar ve bütün peygamberler aracılığıyla, insanları “iyi insan olmaya” davet etmiştir. Bütün dinlerin, devletlerin, mekteplerin, öğretmenlerin ve annelerin amacı ve çabası “iyi insan” yetiştirmektir. Dünyadaki bütün güzellikler iyi insanlar sayesinde yaşanmaktadır. İyi insanlarla birlikte yaşanırsa hayat, o zaman güzel ve anlamlı olur. Ancak şu da bilinmelidir ki, iyi insan olmak da çok kolay değildir. Emek, gayret ve özveri ister. Bu yüzden, “insan olmak zor bir sanattır” denilir. Bu zor sanatı icra edebilmek için, benlikten sıyrılıp biz olabilmeliyiz. Bir ve bütün olmalıyız. Bütün olarak insan olmanın gereklerini hep birlikte yerine getirmeliyiz. Yazımızı bu meyanda bir şiir kaleme alan Seçkin Erdoğan’ın dizelerinden bir bölüm ile noktalayalım.
“Bütün çabamız bu değil midir? ”
Büyük uğraş, çaba budur
Hedefteki, tek murattır!
Eğitimle bile zordur
İnsan olmak, bir sanattır!
Donanmalı bilim ile
Haşrolmalı ilim ile
Paylaşmalı dilim ile
İnsan olmak, bir sanattır!
Vicdan ile merhametle
Ömür biter selametle
Anılırsın hep rahmetle
İnsan olmak, bir sanattır!
Her insan fiziki yapısıyla, duygularıyla, ruhsal yapısıyla ve sosyal bir varlık olarak insanın üzerinde taşıması gereken insan olmanın gereklerini yerine getirmelidir. İnsan olmak demek sadece bir beden taşımak değildir. Allah bir lûtuf olarak insanı, insan olarak yaratmıştır. Bu önemli olsa da, insanın insan olabilmesi için kişilik sahibi olması, alçakgönüllü olması, dürüst ve güvenilir olması, görgü kurallarına riayet eden, bilgili, sözü dinlenen, sözünün eri, sevilip sayılan, iyilikleri kuşanmış, saygın ve erdemli bir kişi olması gerekir. Velhasıl “iyi bir insan olabilmek” hayatta kolay olmayan en büyük meziyettir.
Diğer canlılar arasında insanın yeri apayrıdır. Zira Allahü Teala da İsra Sûresi’nin 70. ayetinde: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” buyurarak âdemoğlunu şerefli kıldığını belirtmektedir. İnsan çeşitli güç ve yeteneklerle donatılmıştır. Yaratılmış olan diğer bütün varlıklar da insanının hizmetine sunulmuştur. Bundan dolayı şerefli addedilen insan, hem aklı hem tutkuları olması yönüyle, melekler ve hayvanların da bulunduğu varlık aleminde bütün canlılardan üstün meziyettedir. Yine bu özellikleriyle insan, bir yandan en güzel yaratılmış olmakla övünürken, diğer yandan da ahlâkî ve manevî zafiyetler yaşadığında, diğer bütün canlılardan daha düşük bir seviyeye de inme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
Her insan fiziksel yönüyle, zihinsel yapısıyla, duygusal yönüyle ve ruhsal yapısıyla, ayrıca sosyal bir varlık olmasıyla da, sosyal yönüyle ölçülerek insan olup olmadığına karar verilir. İnsan olmak sadece bir bedeni taşıyor olmak değildir. Hiç şüphesiz insan olarak yaratılmış olmak elbette Allah’ın bir lûtfudur. Ancak gerçek anlamda “insan” olabilmek; kişilik (karakter) sahibi, alçakgönüllü ve hoşgörülü; dürüst ve güvenilir, görgülü ve bilgili; sözü dinlenen, sevilen ve sayılan; iyimser, iyiliksever ve yardımsever, olgun ve saygın, onurlu ve erdemli, velhasıl “iyi bir insan” olmakla mümkündür. Bu nedenle “iyi bir insan olmak” hayatta en büyük meziyettir. Ayrıca da kolay olmayan zor bir şeydir. Zira iyi insan olmak için neredeyse hep vermek gerekiyor. Fedakârlık gerektiriyor. Bu yüzden iyi insan olmak bir sanattır diye ifade edilmiştir. Sanat icra ederken de insan bir şeylere katlanıp, zorlukları aşarak öğrendiği sanatı en zarif şekilde icra edince ve herkes tarafından ortak bir mutabakatla tasvip edilip onaylanınca sanatkâr olmuş oluyor.
İnsanlık tarihi boyunca gelmiş geçmiş toplumları incelediğimizde, bütün toplumlarda, insanlar tarafından ortak kabul görmüş ve korunmaya çalışılmış değerler vardır. Bu değerlerin bütün insanlarda var olması gerektiği ortaya koyulmuş ve bunlar en temel ilke olarak kabul edilmiştir. Bu değerler şunlardan ibarettir: Doğruluk ve dürüstlük; hakkaniyet ve adalet, onur ve itibar, hak ve özgürlük; ahlak, güven, eşitlik, sevgi ve saygı; aile, dostluk ve arkadaşlık; hoşgörü, huzur ve refahtır. Bu ilke ve değerler “insan” olmanın özü ve temelini teşkil etmektedir. Kişi ister eğitimli, ister cahil olsun; dünyanın neresinde doğmuş olursa olsun, hangi dine mensup olursa olsun, hangi köke ait olursa olsun, hangi tabakada olursa olsun, köylü veya şehirli olsun, genç yada yaşlı olsun, zengin veya fakir olsun fark etmeksizin bu ilke ve değerler bütün insanlar için gerekli, geçerli ve önemli kabul edilmiştir. Bu değerler binlerce yıldır genel kabul görmüş, dün içinde bugün içinde ve gelecek içinde geçerliliğini koruyan değerlerdir.
Ünlü bilgin Albert Einstein: “İnsanlar ikiye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar. Ancak aptallar insanları ırk, cinsiyet, millet, yaş, statü, renk, din ve dillerine göre ayırırlar.” demiştir. Bütün varlıkların yaratıcısı ve kâinatın sahibi Allah gönderdiği bütün kutsal kitaplar ve bütün peygamberler aracılığıyla, insanları “iyi insan olmaya” davet etmiştir. Bütün dinlerin, devletlerin, mekteplerin, öğretmenlerin ve annelerin amacı ve çabası “iyi insan” yetiştirmektir. Dünyadaki bütün güzellikler iyi insanlar sayesinde yaşanmaktadır. İyi insanlarla birlikte yaşanırsa hayat, o zaman güzel ve anlamlı olur. Ancak şu da bilinmelidir ki, iyi insan olmak da çok kolay değildir. Emek, gayret ve özveri ister. Bu yüzden, “insan olmak zor bir sanattır” denilir. Bu zor sanatı icra edebilmek için, benlikten sıyrılıp biz olabilmeliyiz. Bir ve bütün olmalıyız. Bütün olarak insan olmanın gereklerini hep birlikte yerine getirmeliyiz. Yazımızı bu meyanda bir şiir kaleme alan Seçkin Erdoğan’ın dizelerinden bir bölüm ile noktalayalım.
“Bütün çabamız bu değil midir? ”
Büyük uğraş, çaba budur
Hedefteki, tek murattır!
Eğitimle bile zordur
İnsan olmak, bir sanattır!
Donanmalı bilim ile
Haşrolmalı ilim ile
Paylaşmalı dilim ile
İnsan olmak, bir sanattır!
Vicdan ile merhametle
Ömür biter selametle
Anılırsın hep rahmetle
İnsan olmak, bir sanattır!
YORUMLAR