Geçtiğimiz günlerde Avrupa’nın göbeğinde binlerce kişinin katledildiği gündü. Üzerinden 25 sene geçmesine rağmen hala bulunan toplu mezarlar bile acının büyüklüğünü gösteriyor. Srebrenitsa katliamı olarak tarih sayfalarına geçti. Binlerce kişinin yaşadığı acılar, aradıkları adalet tarihin sayfalarına gömüldü. Gömüldü gömülmesine de hala orada yaşayan insanlarımız o günleri görenler yaşadıklarını anlattıklarında içiniz bir cız ediyor. O günlerle ilgili yaşadıklarını anlatanlar bizlere durumun vehametini anlatıyor anlatmasına ama ağlamaktan ne kadar dinleyebiliyoruz. Sosyal medyada  o yaşanılan kabusun görüntüleri denk geldikçe kahroluyorum. Bir de bu dönemle ilgili yazılmış çok güzel kitaplar var. Her birisi bir çok kişinin hayatını anlatıyor. Ama benim için bir tanesi var ki bir günde okudum bırakamadım. Sinan Akyüz’ün İncir Kuşları kitabı ve hala çok satanlar listesinde olması da kitabın hem konusu hem de yazım dili bence.  Kah ağladım kah yutkundum okurken. Yıllar geçmiş olmasına rağmen hala kitabın her kelimesi aklımda. Yazarımız konuyu öyle güzel işlemiş ki kullandığı kelimelerle siz okudukça yaşıyorsunuz. Gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçip gidiyor olaylar. Savaş gidenin geri gelmediği, geri gelenin ise döndüğünde herkesi aynı bulmadığı,  kiminin yetim kiminin öksüz kaldığını öğrendiğin bir acı. Bu tarz kitapların, filmlerin  ya da belgesellerin daha çok yapılmasını umut ediyorum. Unutmamalıyız ve unutturmamalıyız yaşanılan acıları.