Seslerinizi içinize bastırıp,kelimelerinizi yüreğinizde dizginliyor musunuz?Kaç zaman olmuştu,iki lafın belini kırıp,bir lafı dimdik ortada bırakmayalı.
Yukarıda yazdıklarımı nahif insanlar daha çok iyi bilir.
Benim gibi narin yapıda insanlar,kılı kırk yarar cümle kurarken.
Her cümleyi ne teleafuz etmeyi severim ne de yazmayı.Bir söz söyleyeceksem kırk kez düşünürüm.
Eleğim dilimin kemiğidir.Dilimin kemiğini önce terbiye eder,sonra mantık süzgecinden süzerim.Karşımdakine söyleyeceklerimi önce kendime söylerim.
Bakarım ben incindim mi?Kırıldım mı? Bu söylediğim sözün altında kendim ezildim mi?Ezilip büzülüp bir köşeye çekildim mi? …
Hâl böyle böyle iken,bir de bakıyorsun ki yalnızlaşmışsın.
Ne sözünden anlayan kalmış etrafında ne dilinin renginini çözüp sana sarılan kalmış.
Sende yüreğinin köşesine çekilmiş,sessiz çığlıklar ile etrafını izler olmuşsun.
İki insan sesi yerine,kuş sesini ,doğa sesini koymuşsun.
Hele bir de mevsim yazsa imkanda varsa denizin dalgalarına kulak misafiri olmuşsun.
Dök içini dökebildiğin kadar.Anlat derdini derin denizlere,kuşlara börtü böceklere.
Sonsuza kadar onlarda kalsın sırrın,arşa ulaşsın yalnızlığın.