Anadolu’nun tarihi geçmişine baktığımız da sevginin ne kadar anlamlı bir şey olduğunu görmekteyiz.
Anadolu toprakları Müslüman Türkler tarafından fethedilmeye başlamadan önce sevgi tohumuyla yeşertilmeye çalışılmaya gayret ediliyordu. Horasan Erenleri diye ifade edilen Hoca Ahmet Yesevi’nin yetiştirdiği onun misyonunu devam ettiren gönül dostları Hz. Mevlana, Yunus emre, Tapduk Emre, Hacı Bektaşi Veli ve daha niceleri bu toprakları sevgileriyle, gönülleriyle sulamışlardır. Bu topraklar savaş yoluyla değil öncelikle barış yoluyla, silahların gölgesinde değil, kitapların ve gönül erenlerinin gölgesiyle mayalanmıştır. Bu mayalanma beraberinde bugünkü Anadolu’nun hamurunu oluşturmuştur. Bizim hayat gerçeğinin altında yatan ve hayatı güzelleştiren en güzel yanımız da hep sevgi olmuştur.
Bugün çağlara adını yazdırarak hala günümüzde bile adından söz ettiren Yunus Emre bakın ne diyor:
“Ben gelmedim dava için benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.
Ben gelmedim kavga için benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.”
Ben kavga için gelmedim, benim işim sevgi tohumu ekmek, sevgiyi gönüllere akıtmak. Zira dostun evi diye tabir ettiği Allah’ın kapısının gönül kapısı olduğunu ve gönül kapısını aralamak içinde sevgi yoluyla gönülleri fethederek açmaya geldim diyor. İşte bu sevginin tohumudur bizi bugün birbirimize bağlayan. Aramızdaki sevgi bağı ne kadar kuvvetli ise gönül kapıları o kadar açıktır. Sevgi tohumunu Anadolu insanın gönlüne akıtan birbirinden değerli yazarlar, akil insanlar, tasavvuf ehli ve aydın insanlar dün olduğu gibi bugün de varlıklarını sürdürmekte ve bu anlamda hizmet yürütmeye devam etmektedirler. Bu sevgi dili öyle olmuştur ki gün gelmiş Ferhat’a dağları deldirtmiş. Yahya Kemal’e Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirini haykırtmıştır. Gün olmuş Hz. Mevlana’ya “ Gel Ne Olursan ol Gel” dedirtmiştir. Atalarımız bile “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır.” Demişlerdir. Tatlı dilli olmakta yine sevginin bir parçasıdır. Bütün canlar sevgiyle kuşatıldığında hayatın tadına da doyum olmaz. Zira kavganın, gürültünün olmadığı yer huzur iklimin yaşatıldığı yerdir.
Bugün yaşadığımız dünyada seküler anlayışımhakim olduğuna şahit olmaktayız. İnsanlar sekülerleştikçe benliklerinden uzaklaşıyor. Benliğinden uzaklaşan insan artık bireyselleşmekte ve kendinden başka kimseyi düşünmemektedir. Bir insan kendinden başka kimseyi düşünmemeye başladığı andan itibaren de artık sevgiden yoksunlaşmaya başlıyor. Bencillik duygusu, sevginin yerini doldurmaya başlıyor. Sevgiden mahrum yüreklerde acıma olmaz. Paylaşma olmaz. Erdemli bir insan da olması gelen duygu ve düşünceler olmaz. Bunlar olmadıktan sonra da hayatın bir anlamı kalmıyor. İnsanları hayatın içinde mutlu eden yaptıkları iyilik hareketleridir. Mutlu etki mutlu olabilesin.
Kadim coğrafyamız iyilik hareketleriyle doludur. Yine kadim coğrafyamız hayatı güzelleştiren sevgi hareketleriyle doludur. Sevgi insanı aynı zamanda Rabbine yönlendirir. Zira bütün sevgilerin kaynağı ilahi kaynaktır. Rabbimiz de biz kullarını çok sevmektedir. Bizlere her daim tövbe kapısını açık tutması da bunun bir göstergesidir. Zira hata yapan, günah işleyen vakti geçmeden tövbe eder ve Allah’a yönelirse kurtuluşa yani felaha kavuşur.
Yaşanabilir bir dünya için gelin hep birlikte bir sevgi hareketi başlatalım. Bütün dünyayı sevgimiz öyle kuşatsın ki akan kanlar dursun. Üzülen gönüller üzülmesin. Geleceğin mimarı olan çocuklar da bu sevgiden nasiplenerek geleceğe umutla baksınlar. Kendilerine çizecekleri yolu sevginin ışığı aydınlatsın. Gelecek aydınlık ve umut dolu olsun. Unutulmamalıdır ki her yarayı saran zaman değil sevgidir. Yahya bin Muaz bakınız sevgi ile ilgili ne diyor:
“Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan ve kötülük gördüğünde eksilmeyendir.
Yazımızı martin Luther King’in şu anlamlı sözü ile tamamlayalım.
“Karanlık karanlığı defedemez; bunu sadece ışık yapabilir. Nefret nefreti defedemez; bunu sadece ‘sevgi’ yapabilir.”
Anadolu toprakları Müslüman Türkler tarafından fethedilmeye başlamadan önce sevgi tohumuyla yeşertilmeye çalışılmaya gayret ediliyordu. Horasan Erenleri diye ifade edilen Hoca Ahmet Yesevi’nin yetiştirdiği onun misyonunu devam ettiren gönül dostları Hz. Mevlana, Yunus emre, Tapduk Emre, Hacı Bektaşi Veli ve daha niceleri bu toprakları sevgileriyle, gönülleriyle sulamışlardır. Bu topraklar savaş yoluyla değil öncelikle barış yoluyla, silahların gölgesinde değil, kitapların ve gönül erenlerinin gölgesiyle mayalanmıştır. Bu mayalanma beraberinde bugünkü Anadolu’nun hamurunu oluşturmuştur. Bizim hayat gerçeğinin altında yatan ve hayatı güzelleştiren en güzel yanımız da hep sevgi olmuştur.
Bugün çağlara adını yazdırarak hala günümüzde bile adından söz ettiren Yunus Emre bakın ne diyor:
“Ben gelmedim dava için benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.
Ben gelmedim kavga için benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.”
Ben kavga için gelmedim, benim işim sevgi tohumu ekmek, sevgiyi gönüllere akıtmak. Zira dostun evi diye tabir ettiği Allah’ın kapısının gönül kapısı olduğunu ve gönül kapısını aralamak içinde sevgi yoluyla gönülleri fethederek açmaya geldim diyor. İşte bu sevginin tohumudur bizi bugün birbirimize bağlayan. Aramızdaki sevgi bağı ne kadar kuvvetli ise gönül kapıları o kadar açıktır. Sevgi tohumunu Anadolu insanın gönlüne akıtan birbirinden değerli yazarlar, akil insanlar, tasavvuf ehli ve aydın insanlar dün olduğu gibi bugün de varlıklarını sürdürmekte ve bu anlamda hizmet yürütmeye devam etmektedirler. Bu sevgi dili öyle olmuştur ki gün gelmiş Ferhat’a dağları deldirtmiş. Yahya Kemal’e Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirini haykırtmıştır. Gün olmuş Hz. Mevlana’ya “ Gel Ne Olursan ol Gel” dedirtmiştir. Atalarımız bile “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır.” Demişlerdir. Tatlı dilli olmakta yine sevginin bir parçasıdır. Bütün canlar sevgiyle kuşatıldığında hayatın tadına da doyum olmaz. Zira kavganın, gürültünün olmadığı yer huzur iklimin yaşatıldığı yerdir.
Bugün yaşadığımız dünyada seküler anlayışımhakim olduğuna şahit olmaktayız. İnsanlar sekülerleştikçe benliklerinden uzaklaşıyor. Benliğinden uzaklaşan insan artık bireyselleşmekte ve kendinden başka kimseyi düşünmemektedir. Bir insan kendinden başka kimseyi düşünmemeye başladığı andan itibaren de artık sevgiden yoksunlaşmaya başlıyor. Bencillik duygusu, sevginin yerini doldurmaya başlıyor. Sevgiden mahrum yüreklerde acıma olmaz. Paylaşma olmaz. Erdemli bir insan da olması gelen duygu ve düşünceler olmaz. Bunlar olmadıktan sonra da hayatın bir anlamı kalmıyor. İnsanları hayatın içinde mutlu eden yaptıkları iyilik hareketleridir. Mutlu etki mutlu olabilesin.
Kadim coğrafyamız iyilik hareketleriyle doludur. Yine kadim coğrafyamız hayatı güzelleştiren sevgi hareketleriyle doludur. Sevgi insanı aynı zamanda Rabbine yönlendirir. Zira bütün sevgilerin kaynağı ilahi kaynaktır. Rabbimiz de biz kullarını çok sevmektedir. Bizlere her daim tövbe kapısını açık tutması da bunun bir göstergesidir. Zira hata yapan, günah işleyen vakti geçmeden tövbe eder ve Allah’a yönelirse kurtuluşa yani felaha kavuşur.
Yaşanabilir bir dünya için gelin hep birlikte bir sevgi hareketi başlatalım. Bütün dünyayı sevgimiz öyle kuşatsın ki akan kanlar dursun. Üzülen gönüller üzülmesin. Geleceğin mimarı olan çocuklar da bu sevgiden nasiplenerek geleceğe umutla baksınlar. Kendilerine çizecekleri yolu sevginin ışığı aydınlatsın. Gelecek aydınlık ve umut dolu olsun. Unutulmamalıdır ki her yarayı saran zaman değil sevgidir. Yahya bin Muaz bakınız sevgi ile ilgili ne diyor:
“Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan ve kötülük gördüğünde eksilmeyendir.
Yazımızı martin Luther King’in şu anlamlı sözü ile tamamlayalım.
“Karanlık karanlığı defedemez; bunu sadece ışık yapabilir. Nefret nefreti defedemez; bunu sadece ‘sevgi’ yapabilir.”
YORUMLAR