Son bir yıldır hem ülkemizce hem de dünyada pek çok felaketler yaşadık.

Ardı sıra felaketler gelmeye devam ediyor. Avustralya’daki orman yangınıyla başlayan felaketler zinciri peş peşe devam etti. Bu yangına tüm dünyaca çok üzüldük elbette. Ama ocak ayında gelen bir deprem haberiyle ülkemizi yasa boğan Elazığ ve Malatya’daki sarsıntı hepimizi günlerce televizyon karşısına kilitledi. Her gün güzel haberler bekledik bu illerimizden. Van’da çığ düştü ve çok üzücü olaylar yaşandı. Ardından Kayseri’de sel oldu. Bir gece otururken gelen bir haber karşısında konuşacak tek bir kelime bulamadık sadece ağladık şehitlerimize dua ettik İdlib bölgesinde kaybettiğimiz askerlerimize. Bu olayın üstünden onbeş gün geçmişti ki tüm dünyayı etkisi altına alan virüsün ülkemize geldiğini öğrendik. Arkasından yaşanılan okulların kapanması işyerlerinin kısıtlanması ve sokağa çıkma yasakları başladı. Giresun ilimizde sel oldu. Birçok bölgede dolu yağdı ve maddi hasara sebep açtı. Ekonomideki dalgalanmadan hiç bahsetmiyorum bile buradaki yazıma sığmaz. Birde Hatay’da başlayan yangınlar vardı birçok noktada çıkan yangın çok fazla hasara sebep açtı. Daha ne olabilir derken işte bizlerin de oldukça hızlı hissettiği ve birçok ilden de hissedilen İzmir depremiyle yüreklerimiz bir kez daha sızladı. Gece gündüz enkazın altından sağ çıkacak olan kişiler için dua ettik onların sevincine bizlerde ortak olduk. Kaybettiğimiz vatandaşlarımız için dua etmekten başka elimizden bir şey gelmedi. Artık bitti diye düşünürken dün yaşanılan Elazığ depremiyle bu yılın hala bitmediğini görmüş olduk. Bütün Elazığ’daki vatandaşlarımıza geçmiş olsun diliyorum. Bir daha bu felaketlerin yaşanmaması ümidiyle.