İnsanları tanımak gitgide zorlaşır oldu. Önceden özü sözü bir derdik. Yalan yoktu, riya yoktu, bir çıkar yoktu. Şimdi artık kime nasıl güvenebileceğimizi anlayamaz hale geldik.

Bir yakınımızın derdi olduğunda, bir sıkıntısı olduğunda hemen koşturur derdine derman olmaya çalışırdık. Elimizden geldiğince maddi ise maddi manevi ise manevi destek olmaya çalışırdık. Şimdi komşuluk ilişkileri bile kalmadı. Şimdilerde koca bir sitede oturuluyor da kimse kimseyi tanımıyor. Komşusunun aç mı tok mu olduğunu bilende olmuyor. Ne güzeldi eski komşuluklar. Annelerimiz yaptığı her yemekten kokmuştur diye bir tabak komşulara da verirdi. Şimdilerde bırakın bir tabak yemek vermeyi kimse kimsenin kapısını bile çalmıyor. Evde her hangi bir malzeme eksik olduğunda komşunun kapısını çalar gönül rahatlığıyla istenirdi. Komşularda hiç ikiletmeden hemen o eksik malzemeyi verirlerdi. Hani birde komşunun kapısını çalıp yiyecek olan tabakları götürdüğümüzde o tabaklar asla geriye boş gelmezdi. Çocukluğumda komşular bir evde toplanır sabah kahvesi içerlerdi öğleden sonra başka komşuya geçer gün yaparlardı. Üstüne üstlük akşam olduğunda çocuklar komşuların kapısını çalar müsaitler ise onlara oturmaya gideceklerini söylerdi. Büyükler oturup çay keyfi yaparken çocuklarda bir köşeye toplanır oyun oynarlardı. Biz kavga etmezdik, gürültü etmezdik. Öyle şimdiki gibi zeka oyunlarımız, elektronik oyuncaklarımız yoktu. Ama yine de sıkılmadan bıkmadan oyun oynardık. Bizler güzel çocuklardık güzel de çocukluğumuzu yaşadık. İnsanları da büyüdükçe tanımaya başladık hatta ilk cümlelerinden tanır hale geldik. Büyüdükçe de her ne olursa olsun insan insana her lazım mantığını özümsedik.