Türkiye’de ilk büyükşehir uygulaması İstanbul. İstanbul’u Kocaeli, İzmir, Ankara ve Konya takip etti. 2012 Aralık ayında il bazında ki nüfusu toplamda 750 bin ve üzeri olan iller de büyükşehir yapılarak toplam büyükşehir olan il sayısı 30’a yükseldi.
2014 yerel seçimlerinde bu 30 il büyükşehir kapsamında seçimlere katıldılar. Şu anda 30 ilde büyükşehir yasası uygulamaları 2014 den bu yana devam ediyor. Bu süreçte özellikle yeni büyükşehir olan iller yasaya adapte olmaya çalıştılar. 5 yıl boyunca bir çok konuda geçiş süreci takip edildi.
Geriye dönüp baktığımızda 6 yıllık süreç içerisinde ne kadar büyükşehir olabildik. Büyükşehir olan illerde bütün yetkiler seçilmiş belediye başkanına tevdi edildi. Büyükşehir’in sınırları içerisinde ki ilçe belediyeleri neredeyse off vaziyete düştü. Zira mezralar dahil her yere hizmeti Büyükşehir götürecekti. Sadece ilçe belediyeleri değil boşa çıkan ilde devletin en tepesini temsil eden Valiler bile adeta noter vazifesi görür duruma geldiler. Zira büyükşehir illerinde tek harcama yetkisi olan kurum büyükşehir belediyeleri. Bu belediyelerde çoğu zaman partizan tutum sergileyerek ilçe belediyelerinde ve köylerde hizmet anlayışı yerine partizanca bir anlayışı benimsemektedirler. Geçtiğimiz 5 yıllık süreçte bunu bir çok ilde açıkça gördük. Tabi bu partizanca tutum doğru ve yeterli hizmetin il genelinde olmasını engelliyor. Bu süreç zarfında en büyük sıkıntıları köy tüzel kişiliğini kaybederek ismi mahalleye dönüşen köyler oldu. Kimi zaman köylere hizmetin gitmesine mesafenin uzaklığı engel oldu. Kimi zaman ise o köyden bizim partiye yeterince oy verilmiyor anlayışı engel oldu. her yönüyle nerden bakılırsa bakılsın büyük bir sorun.
Daha önceki dönemlerde Valilik ve ilçe kaymakamları özel idareler marifetiyle köylere 10 numara hizmet götürmeye gayret ediyorlardı. Şimdi bu imkan kalmadığı gibi ilçeye bağlı mahalle haline gelen ve kırsal diye isimlendirilen bu bölgelere ilçe belediyesi de hizmet götürmekte eli kolu bağlı durumda. Büyükşehir belediye başkanı ile ilçe belediye başkanı aynı partiden olsalar bile çoğu zaman büyükşehir belediye başkanının paşa keyfine göre hizmet alabiliyorlar. Birde iki belediye farklı partilerden ise işte o zaman hizmet alabilmek hak getire.
Büyükşehir yasası kapsamında bir seçim dönemi geride kaldı. Bunun uygulanabilirliği, aksak ve eksik yönleri kamu oyunda zaman zaman dile getirilse de bu konuda çok ciddi manada bir tartışma yapılamadı. Eksik kalan yönlerinin bırak giderilmesini, üzerinde konuşmalar bile yapılmadı. O nedenle bugün hala büyükşehir olan illerde yaşayan vatandaşlar yeterli düzeyde hizmet alamamaktadır. Bu yönde bir diğer konu da ilin yöneticileri arasında ki hiyerarşik yapı. Doğal olarak ili temsil eden, Cumhurbaşkanlığı makamının ilde ki temsilcisi Vali olsa da, valilik elindeki ekonomik özgürlük olmaması sebebiyle ilin büyükşehir belediye başkanına tabi olmak gibi bir durumla karşı karşıya kalmaktadırlar. Hem ilin valisine benim temsilcin sensin diyeceksin hem de valinin elini kolunu bağlıyacaksın.
Nasreddin Hocanın hepimizin bildiği bir fıkrası var. Bir gün Nasreddin Hoca pazara giderken yolda etrafını çocuklar sarıyor. Her biri Nasreddin Hoca dan bir şeyler istiyorlar. O esnada bir çocuk elindeki parayı Nasreddin Hocaya uzatarak hocam ben düdük istiyorum der. Nasreddin Hoca her zaman ki nüktedanlığı ile çocuklara dönerek, parayı veren düdüğü çalar der.
Bu fıkradan yola çıkarak Büyükşehir illerde de maalesef parayı veren düdüğü çalıyor. Yani paranın kaynağı ve harcama yetkilisi büyükşehir belediye başkanı tabii olarak kendini ilin patronu olarak addediyor. Hal böyle olunca yetki karmaşası da ortaya çıkıyor.
Bir diğer yönden büyükşehirlerde yaşayan vatandaşlar da sorunlarını dile getirecek merci bulmalarında sorunlar ile karşılaşılmaktadır. Bir çok kez karşılaştığım vakıalardan biri bu. Özellikle kırsal da yaşayan vatandaşlar dertlerini ilçe kaymakamlarına ve ilçe belediyelerine iletmektedirler. Ancak çözüm mercii sadece büyükşehir olunca oraya kim ulaşabilir ve doğru şekilde kendini anlatabilirse o hizmet alabilmekte. Ulaşamayanlar dertlerini doğru kişiye iletemeyenler ise sorunlarına çözüm bulmakta zorlanmaktadırlar.
İlin önünde büyükşehir sıfatının olması ile büyükşehir olunmuyor. Ayrıca illerde ve özellikle de büyükşehirler de kaynak temin edilebilme yönünde belediye başkanlarının ciddi gayretleri olmalıdır. Sadece merkezi yönetiminin göndermiş olduğu ödeneği il için kullanmakla büyükşehir olunmaz. İlin dinamiklerinin ortaya çıkartılması, ildeki kaynakların gün yüzüne çıkartılıp rantabl şekilde kullanılması sağlanmalıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için ildeki bütün paydaşların üzerine düşen ne varsa yapmaları gerekir.
Türkiye’de ilk büyükşehir uygulaması İstanbul. İstanbul’u Kocaeli, İzmir, Ankara ve Konya takip etti. 2012 Aralık ayında il bazında ki nüfusu toplamda 750 bin ve üzeri olan iller de büyükşehir yapılarak toplam büyükşehir olan il sayısı 30’a yükseldi.
2014 yerel seçimlerinde bu 30 il büyükşehir kapsamında seçimlere katıldılar. Şu anda 30 ilde büyükşehir yasası uygulamaları 2014 den bu yana devam ediyor. Bu süreçte özellikle yeni büyükşehir olan iller yasaya adapte olmaya çalıştılar. 5 yıl boyunca bir çok konuda geçiş süreci takip edildi.
Geriye dönüp baktığımızda 6 yıllık süreç içerisinde ne kadar büyükşehir olabildik. Büyükşehir olan illerde bütün yetkiler seçilmiş belediye başkanına tevdi edildi. Büyükşehir’in sınırları içerisinde ki ilçe belediyeleri neredeyse off vaziyete düştü. Zira mezralar dahil her yere hizmeti Büyükşehir götürecekti. Sadece ilçe belediyeleri değil boşa çıkan ilde devletin en tepesini temsil eden Valiler bile adeta noter vazifesi görür duruma geldiler. Zira büyükşehir illerinde tek harcama yetkisi olan kurum büyükşehir belediyeleri. Bu belediyelerde çoğu zaman partizan tutum sergileyerek ilçe belediyelerinde ve köylerde hizmet anlayışı yerine partizanca bir anlayışı benimsemektedirler. Geçtiğimiz 5 yıllık süreçte bunu bir çok ilde açıkça gördük. Tabi bu partizanca tutum doğru ve yeterli hizmetin il genelinde olmasını engelliyor. Bu süreç zarfında en büyük sıkıntıları köy tüzel kişiliğini kaybederek ismi mahalleye dönüşen köyler oldu. Kimi zaman köylere hizmetin gitmesine mesafenin uzaklığı engel oldu. Kimi zaman ise o köyden bizim partiye yeterince oy verilmiyor anlayışı engel oldu. her yönüyle nerden bakılırsa bakılsın büyük bir sorun.
Daha önceki dönemlerde Valilik ve ilçe kaymakamları özel idareler marifetiyle köylere 10 numara hizmet götürmeye gayret ediyorlardı. Şimdi bu imkan kalmadığı gibi ilçeye bağlı mahalle haline gelen ve kırsal diye isimlendirilen bu bölgelere ilçe belediyesi de hizmet götürmekte eli kolu bağlı durumda. Büyükşehir belediye başkanı ile ilçe belediye başkanı aynı partiden olsalar bile çoğu zaman büyükşehir belediye başkanının paşa keyfine göre hizmet alabiliyorlar. Birde iki belediye farklı partilerden ise işte o zaman hizmet alabilmek hak getire.
Büyükşehir yasası kapsamında bir seçim dönemi geride kaldı. Bunun uygulanabilirliği, aksak ve eksik yönleri kamu oyunda zaman zaman dile getirilse de bu konuda çok ciddi manada bir tartışma yapılamadı. Eksik kalan yönlerinin bırak giderilmesini, üzerinde konuşmalar bile yapılmadı. O nedenle bugün hala büyükşehir olan illerde yaşayan vatandaşlar yeterli düzeyde hizmet alamamaktadır. Bu yönde bir diğer konu da ilin yöneticileri arasında ki hiyerarşik yapı. Doğal olarak ili temsil eden, Cumhurbaşkanlığı makamının ilde ki temsilcisi Vali olsa da, valilik elindeki ekonomik özgürlük olmaması sebebiyle ilin büyükşehir belediye başkanına tabi olmak gibi bir durumla karşı karşıya kalmaktadırlar. Hem ilin valisine benim temsilcin sensin diyeceksin hem de valinin elini kolunu bağlıyacaksın.
Nasreddin Hocanın hepimizin bildiği bir fıkrası var. Bir gün Nasreddin Hoca pazara giderken yolda etrafını çocuklar sarıyor. Her biri Nasreddin Hoca dan bir şeyler istiyorlar. O esnada bir çocuk elindeki parayı Nasreddin Hocaya uzatarak hocam ben düdük istiyorum der. Nasreddin Hoca her zaman ki nüktedanlığı ile çocuklara dönerek, parayı veren düdüğü çalar der.
Bu fıkradan yola çıkarak Büyükşehir illerde de maalesef parayı veren düdüğü çalıyor. Yani paranın kaynağı ve harcama yetkilisi büyükşehir belediye başkanı tabii olarak kendini ilin patronu olarak addediyor. Hal böyle olunca yetki karmaşası da ortaya çıkıyor.
Bir diğer yönden büyükşehirlerde yaşayan vatandaşlar da sorunlarını dile getirecek merci bulmalarında sorunlar ile karşılaşılmaktadır. Bir çok kez karşılaştığım vakıalardan biri bu. Özellikle kırsal da yaşayan vatandaşlar dertlerini ilçe kaymakamlarına ve ilçe belediyelerine iletmektedirler. Ancak çözüm mercii sadece büyükşehir olunca oraya kim ulaşabilir ve doğru şekilde kendini anlatabilirse o hizmet alabilmekte. Ulaşamayanlar dertlerini doğru kişiye iletemeyenler ise sorunlarına çözüm bulmakta zorlanmaktadırlar.
İlin önünde büyükşehir sıfatının olması ile büyükşehir olunmuyor. Ayrıca illerde ve özellikle de büyükşehirler de kaynak temin edilebilme yönünde belediye başkanlarının ciddi gayretleri olmalıdır. Sadece merkezi yönetiminin göndermiş olduğu ödeneği il için kullanmakla büyükşehir olunmaz. İlin dinamiklerinin ortaya çıkartılması, ildeki kaynakların gün yüzüne çıkartılıp rantabl şekilde kullanılması sağlanmalıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için ildeki bütün paydaşların üzerine düşen ne varsa yapmaları gerekir.
YORUMLAR