İnsan, varlıklar içinde, yaratılmışlar içinde en kıymetli, en değerli olanıdır. Bu yönüyle insan çoğu zaman akli melekelerini kullanarak hayatta pek çok bilgiye erişebilir ve kendine bir çıkış yolu bulabilir. Ancak bazen aklı yeterli gelemeyebilir. Bu durumda da kendisine yol gösterecek, önünü aydınlatacak bir ışık olacak ve rehber olacak başka kişilere ihtiyaç duyabilir. Allah herkesi farklı kabiliyetlerde yaratmıştır. İnsan bu kabiliyetlerini keşfederek kendini geliştirirse toplumda ona göre bir yer, bir statü elde edebilir.
Konumuzun başlığı olan aydına gelecek olursak, aydın nedir? Aydın kimdir? diye sorarsak. Şöyle bir tanımlama yapabiliriz. Genellikle öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi aydınlanmış olduğu için çevresini de aydınlatabilecek özellikte olan kişiler için “aydın” ifadesi kullanılır. Eş anlamlıları ise entelektüel ve münevver kelimeleridir. Yani kısaca aydın insan dediğimizde kendinden başka insanları, bilgi, tecrübe ve donanımıyla aydınlatan kimse aklımıza gelir. Aydın insan düşünen, tefekkür eden, olayların gelişimiyle geleceğe dair ipuçları yakalayama çalışan insan demektir. Günümüzde en büyük eksikliklerimizden, sorunlarımızdan birisi de fikir üretemememiz ve buna paralel olarak aydın yetiştiremememizdir. Fikir üretemememizin ana sebebi de aydın insan, düşünen insan, fikir adamı dediğimiz nitelikteki insan sayımızın azlığı ve gittikçe de yok olup gitmesindendir.
Dünya tarihinde 1000 yıldan fazla bir zaman diliminde söz sahibi olan bizler, yüzyılın başından bu yana belki biraz daha geriye gidecek olursak son 200 yıldır neredeyse doğru dürüst fikir üretemez hale geldik. İlim dünyasında, sanatta, edebiyatta ve felsefe alanında üretken insan yetiştiremez olduk. 1900’lü yıllarda Osmanlının son demlerinde kendinden öncekilerden beslenerek yetişen aydın kesim bir bir göçünce 1900’lerden sonra düşünce akımı koyup peşinden kitleleri sürükleyen insanlar yetişmez oldu. Adeta kuraklık baş göstermeye başladı. Çölleşmeye doğru yol almaya başladık. Bugün her zamankinden daha çok gerçek anlamda fikir üretecek, düşünce akımının öncülüğünü yapacak ve bu düşünce akımıyla eylem ortaya koyup kitleleri aydınlatacak insanlara daha çok ihtiyacımız var.
Tarihin derinliklerine baktığımızda, Müslümanların Endülüs’te kurdukları medeniyet ki bugün hala ibretle ve özlemle anlatılmakta kuşaktan kuşağa. O medeniyet, Avrupa’yı etkilemiş ve Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketlerinin doğmasına sebep olmuştur. Endülüs medeniyetinin etkileri, Avrupa’da hâlâ sürmektedir. Günümüzde fikir üretemeyişimizin asıl nedenini, aydın yetiştirememekte aramalıyız. Evet, gerçekten aydın yetiştiremiyoruz. Aydınların aidiyet duygusu son derece yüksek olduğu için, milletleriyle birlikte anılırlar. Dahası aydınlar, dünyaya milletinin gözüyle bakarlar. Bu aydınlar öyle donanımlıdır ki, her yönleriyle çevrelerine ışık saçarlar. Toplumun değer yargılarıyla da barışık olması gereken aydınlar bir nevi geleceğin inşa edilmesinde, bir binada ki temel gibidirler. Temel ne kadar sağlam ve doğru atılırsa bina da sorunsuz bir şekilde doğru olarak yükselir. Bugün en büyük sıkıntımız entelektüel diye de ifade ettiğimiz münevver insan, aydın insan yetiştiremememiz Halbuki baktığımızda her ilimizde üniversiteler var. Her yerde kültürel etkinlikler var. ama bunlar yeterli değil. Aslına bakarsak aydın yetiştirebilmemizin ilk adımı daha çocukluk yaşlarında kabiliyetleri doğru şekilde yönlendirebilmekle mümkündür. Okullarda düşünen insan profiline önem vermeliyiz. Bunun içinde önce okumalıyız, okudukça bilgilenecek, bilgilendikçe soracak, sordukça öğrenecek, öğrendikçe de düşünmeye başlayacağız. Düşünmenin sonucunda da fikir geliştirmeye başlayacağız. Bugün fikir üretemiyoruz, çünkü kısır tartışmalar ile zaman öldürüyoruz. Fikir adamı olabilmek kolay bir şey değil. Düşünce insanı diye de ifade ettiğimiz, az sayıda olan aydınlarımıza sahip çıkıp yenilerinin yetişmesi için zemin hazırlamalıyız. Bunun içinde düşünce ve fikir üreten kuruluşlara ihtiyacımız var. Belki bugün az da olsa bu tarz kuruluşlarımız var. Fakat yeterli değil. Ayrıca da cazibe merkezi olmadıklarından dolayı yeterli ilgi de görmüyorlar. Kapılarını çalan insan sayısı çok az. Zira toplum düşünce ve fikir üretme yerine popüler kültürü tercih etmektedir.
Aydın yetiştirme yolunda önemli bir sorunda bugün herkes içine kapanık yaşamakta. Bilgi ve birikimini, düşüncesini ve kabiliyetini bir başkası ile paylaşmaktan kaçınıyor. Halbuki ahi kültürü gereği, biz usta-çırak ilişkisi ile tarihte hemen hemen her alanda çok başarılı bilim, ilim insanı, din adamı, aydın ve fikir insanı, edebiyat ve sanat alanında duayen insanlar yetiştirmişizdir. Bu insanların yetişmesinde ortam ve zeminde elbette çok katkı sunmuştur.
Bilgisini sadece kendisine saklayan bir hekimin, bilgisini üstünlük kurmak için kullanan bir siyasetçinin, çıkar sağlamak için çağdışı öğretileri devam ettirenlerin, kendini doğrudan ilgilendirmeyen konularda fikir ve bilgi edinmeye çaba gösterenlerin ve insan soyunun geleceğini ve çeşitliliğini tehlikeye düşürecek her türlü eyleme destek verenlerin, kazanılmış kültürel aydınlığı karanlığa çevirenlerin aydın, entelektüel ve münevver olarak nitelendirilmesi doğru değildir.
Yazımızı mitolojide anlatılan bir anekdot ile tamamlayalım.
Sümer yazıtlarında anlatılan mitolojiye göre bir gün, Tanrı, Mezopotamya’da yaşadığı bilinen bir topluluğa, tufan olacağını bildirmiş. Bu uyarıyı ciddiye alan tek insan (Sümer yarı tanrısı Zisudra) Nuh Peygamber olmuş ve yaptığı büyük bir gemiye, her hayvandan birer çift alarak, tufanda kendi ailesinin ve bu hayvanların dölünün korunmasını sağlamış. Uyarıyı ciddiye almayanlar da sulara gark olmuşlar ve böylece yok olup gitmişlerdir.
Buradan yola çıkarak eğer insanları ışığı ile aydınlatacak, fikirleriyle yol açacak münevver dediğimiz aydın insanların yetişmesinin önünü açmaz ve bu kısırlık devam edip giderse yaklaşmakta olan büyük bir tufan içinde hepimiz kaybolup gideriz.
Konumuzun başlığı olan aydına gelecek olursak, aydın nedir? Aydın kimdir? diye sorarsak. Şöyle bir tanımlama yapabiliriz. Genellikle öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi aydınlanmış olduğu için çevresini de aydınlatabilecek özellikte olan kişiler için “aydın” ifadesi kullanılır. Eş anlamlıları ise entelektüel ve münevver kelimeleridir. Yani kısaca aydın insan dediğimizde kendinden başka insanları, bilgi, tecrübe ve donanımıyla aydınlatan kimse aklımıza gelir. Aydın insan düşünen, tefekkür eden, olayların gelişimiyle geleceğe dair ipuçları yakalayama çalışan insan demektir. Günümüzde en büyük eksikliklerimizden, sorunlarımızdan birisi de fikir üretemememiz ve buna paralel olarak aydın yetiştiremememizdir. Fikir üretemememizin ana sebebi de aydın insan, düşünen insan, fikir adamı dediğimiz nitelikteki insan sayımızın azlığı ve gittikçe de yok olup gitmesindendir.
Dünya tarihinde 1000 yıldan fazla bir zaman diliminde söz sahibi olan bizler, yüzyılın başından bu yana belki biraz daha geriye gidecek olursak son 200 yıldır neredeyse doğru dürüst fikir üretemez hale geldik. İlim dünyasında, sanatta, edebiyatta ve felsefe alanında üretken insan yetiştiremez olduk. 1900’lü yıllarda Osmanlının son demlerinde kendinden öncekilerden beslenerek yetişen aydın kesim bir bir göçünce 1900’lerden sonra düşünce akımı koyup peşinden kitleleri sürükleyen insanlar yetişmez oldu. Adeta kuraklık baş göstermeye başladı. Çölleşmeye doğru yol almaya başladık. Bugün her zamankinden daha çok gerçek anlamda fikir üretecek, düşünce akımının öncülüğünü yapacak ve bu düşünce akımıyla eylem ortaya koyup kitleleri aydınlatacak insanlara daha çok ihtiyacımız var.
Tarihin derinliklerine baktığımızda, Müslümanların Endülüs’te kurdukları medeniyet ki bugün hala ibretle ve özlemle anlatılmakta kuşaktan kuşağa. O medeniyet, Avrupa’yı etkilemiş ve Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketlerinin doğmasına sebep olmuştur. Endülüs medeniyetinin etkileri, Avrupa’da hâlâ sürmektedir. Günümüzde fikir üretemeyişimizin asıl nedenini, aydın yetiştirememekte aramalıyız. Evet, gerçekten aydın yetiştiremiyoruz. Aydınların aidiyet duygusu son derece yüksek olduğu için, milletleriyle birlikte anılırlar. Dahası aydınlar, dünyaya milletinin gözüyle bakarlar. Bu aydınlar öyle donanımlıdır ki, her yönleriyle çevrelerine ışık saçarlar. Toplumun değer yargılarıyla da barışık olması gereken aydınlar bir nevi geleceğin inşa edilmesinde, bir binada ki temel gibidirler. Temel ne kadar sağlam ve doğru atılırsa bina da sorunsuz bir şekilde doğru olarak yükselir. Bugün en büyük sıkıntımız entelektüel diye de ifade ettiğimiz münevver insan, aydın insan yetiştiremememiz Halbuki baktığımızda her ilimizde üniversiteler var. Her yerde kültürel etkinlikler var. ama bunlar yeterli değil. Aslına bakarsak aydın yetiştirebilmemizin ilk adımı daha çocukluk yaşlarında kabiliyetleri doğru şekilde yönlendirebilmekle mümkündür. Okullarda düşünen insan profiline önem vermeliyiz. Bunun içinde önce okumalıyız, okudukça bilgilenecek, bilgilendikçe soracak, sordukça öğrenecek, öğrendikçe de düşünmeye başlayacağız. Düşünmenin sonucunda da fikir geliştirmeye başlayacağız. Bugün fikir üretemiyoruz, çünkü kısır tartışmalar ile zaman öldürüyoruz. Fikir adamı olabilmek kolay bir şey değil. Düşünce insanı diye de ifade ettiğimiz, az sayıda olan aydınlarımıza sahip çıkıp yenilerinin yetişmesi için zemin hazırlamalıyız. Bunun içinde düşünce ve fikir üreten kuruluşlara ihtiyacımız var. Belki bugün az da olsa bu tarz kuruluşlarımız var. Fakat yeterli değil. Ayrıca da cazibe merkezi olmadıklarından dolayı yeterli ilgi de görmüyorlar. Kapılarını çalan insan sayısı çok az. Zira toplum düşünce ve fikir üretme yerine popüler kültürü tercih etmektedir.
Aydın yetiştirme yolunda önemli bir sorunda bugün herkes içine kapanık yaşamakta. Bilgi ve birikimini, düşüncesini ve kabiliyetini bir başkası ile paylaşmaktan kaçınıyor. Halbuki ahi kültürü gereği, biz usta-çırak ilişkisi ile tarihte hemen hemen her alanda çok başarılı bilim, ilim insanı, din adamı, aydın ve fikir insanı, edebiyat ve sanat alanında duayen insanlar yetiştirmişizdir. Bu insanların yetişmesinde ortam ve zeminde elbette çok katkı sunmuştur.
Bilgisini sadece kendisine saklayan bir hekimin, bilgisini üstünlük kurmak için kullanan bir siyasetçinin, çıkar sağlamak için çağdışı öğretileri devam ettirenlerin, kendini doğrudan ilgilendirmeyen konularda fikir ve bilgi edinmeye çaba gösterenlerin ve insan soyunun geleceğini ve çeşitliliğini tehlikeye düşürecek her türlü eyleme destek verenlerin, kazanılmış kültürel aydınlığı karanlığa çevirenlerin aydın, entelektüel ve münevver olarak nitelendirilmesi doğru değildir.
Yazımızı mitolojide anlatılan bir anekdot ile tamamlayalım.
Sümer yazıtlarında anlatılan mitolojiye göre bir gün, Tanrı, Mezopotamya’da yaşadığı bilinen bir topluluğa, tufan olacağını bildirmiş. Bu uyarıyı ciddiye alan tek insan (Sümer yarı tanrısı Zisudra) Nuh Peygamber olmuş ve yaptığı büyük bir gemiye, her hayvandan birer çift alarak, tufanda kendi ailesinin ve bu hayvanların dölünün korunmasını sağlamış. Uyarıyı ciddiye almayanlar da sulara gark olmuşlar ve böylece yok olup gitmişlerdir.
Buradan yola çıkarak eğer insanları ışığı ile aydınlatacak, fikirleriyle yol açacak münevver dediğimiz aydın insanların yetişmesinin önünü açmaz ve bu kısırlık devam edip giderse yaklaşmakta olan büyük bir tufan içinde hepimiz kaybolup gideriz.
YORUMLAR