Bizim çocukluğumuzda okullarda ödevler olurdu. Mutlaka her yılbaşı tebrik kartı yazdırırdı öğretmenlerimiz. Simli simli rengarenk kar manzaralı kartpostallar vardı. Uzakta oturan yakınlarımıza yeni yıl kartı notu yazar postaya verirdik. Çok ta güzel olurdu.

Artık günler sonra gönderdiğimiz yere ulaşırdı kartımız. Tabi şimdiki gibi değildi posta gönderimleri daha geç ulaşırdı posta sahiplerine. Şimdilerde sadece telefondan kısa bir mesaja dönüştü bu güzellikler. Mektubun yerini tutar mı bir mesaj elbette ki tutmaz. O zarfın içinde bir kere özenle seçilmiş bir kart vardı ayrıca yazdığımız yazılar yine bizlerin özenle seçtiği kelimelerden oluşurdu. Bir de onu alır postaneye gider mektup kuyruğuna girerdik alıcıya gönderebilmemiz için. Yani emek vardı kısacası. Şimdi ki telefonlardan gönderilen mesajlarda kendi sözlerimiz bile yok. Bir kişinin hazırladığı bir resim ve üstünde bir not olan fotoğrafı herkes birbirine gönderiyor. Bize ait olmayan bir mesajla bizi anlatmayan bir resimle karşımızdakinin yılbaşını, bayramını ya da doğum gününü kutluyoruz. Emeğin de kıymeti kalmadı artık gelişen teknolojiyle beraber emekte hayatımızdan çıkıp gitti. Hatırlıyorum da ben küçükken babama mektup gelirdi akrabalarından defalarca döndürüp döndürüp okurdu bazen ağlardı. Aradan birkaç gün geçer yine alırdı mektubu eline bir köşeye çekilir tekrar okurdu dalar giderdi uzaklara. Tabi o zamanlar özlemenin hele ki sevdiğin birini görememenin ne demek olduğunu anlamadığımız için onun bu hallerine anlam veremezdik. Şimdilerde uzakta da olsan görüntülü konuşmalar var. Hayat değişiyor şartlar değişiyor ama sevdiklerimize duyduğumuz özlemler maalesef ki he geçen gün daha da büyüyor.