Dil, bize lütfedilmiş büyük bir nimettir. Cüsse olarak küçük olmasına rağmen belası çok büyüktür. Bütün inançlarımız, inkarlarımız, doğrularımız onun şahitliğiyle mümkündür.

   Dil diğer organlarımız gibi değildir. Her şey hakkında konuşur da konuşur. Dilin bir sınırı asla yoktur. Yine diğer organlarımızdan daha fazla günah işleyen de odur. Başını belaya sokan da…

   Dilin belası çoktur diye boşuna dememiş büyüklerimiz. Efendimiz; bir Hadis-i Şerif’inde şöyle buyuruyor: Âdemoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları dile temenna edip:Bizim hakkımızda Allah’tan kork.Zira biz sana tabiyiz.Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz,sen sapıtırsan biz de sapıtırız!der.(Tirmizi,Zühd 61).

    Dilimize sahibi olmazsak, ettiğimiz büyük kelâmlar döner dolaşır başımıza iş açar. Attığımız taşların altında yine kendimiz kalırız.

    Sizlere dilinin belasını canıyla ödeyen sivri dilli bir şairden bahsetmek istiyorum. Nef’i…

    Nef’i 16-17.yy da Osmanlı döneminde yaşayan, yırtıcı bir dile sahip olan şairdir. Yergi(eleştiri) ve övgü şiirleri yazar. Yazar yazmasına da, yazdığı hicvedici şiirlerinin bir gün başını belaya sokacağını bilmez mi? Elbette bilir…

    Dönemin şairi IV. Murat zamanında yaşamış. Devlet adamlarını, hatta padişahı bile eleştiren şiirler kaleme almıştır. Kaleme aldığı bu şiirlerini Siham-ı Kaza(Kaza Okları)adlı kitabında toplamıştır. Bir gün Sultan’ın huzurundayken çatıya yıldırım düşer. Sultan: Breuğursuzadam! Alkitabınıuzaklaşburadankikazaoklarındankorunalım, der.

   Sadrazam Bayram Paşa aleyhine yazdığı şiirlerinden dolayı idama mahkum edilir. Darüssade Ağası (zenci bir ağa) Nefi’nin affedilmesi için aracılık yapıp, mektup yazar. Mektubu yazarken Nef’i de başında bekler. Ağa’nın kaleminden birden mürekkep damlar. Sivri dilli Nef’i durur mu?

-Efendim teriniz damladı der. Ağa da bu duruma sinirlenip mektubu yırtıp atar.Kendi diliyle,kendi idam fermanını böylece imzalamış olur. İdama götürülürken celladına:

Yürübe,nabekâr!(işeyaramaz) Diyecek kadar fütursuz, çetrefilli bir dili vardır. Sarayın odunluğunda kementle boğularak, cesedinin denize atıldığı söylenir. Böyle bir şairdir. Babasını bile eleştirmiştir şiirlerinde.

  Ölümünden sonra şöyle bir beyit yazılıyor şair için.

GöktennazireindiSihamKaza’sına

Nef’idiliyleuğradıHakk’ınbelasına.

   Dilin belasını çekmek böyle bir şey. Daha kötüsü olabilir mi bilmiyorum. Kelâmdailerigidenlerhelakoldular. (Müslim, Ebu Davud)Hala da helâk oluyorlar. Ağzımızdan çıkanı kulağımızın duyması ne güzel bir söz. En azından sözlerimize biraz çekidüzen vermemizi sağlıyor. Boş boş konuşmaktansa hiç konuşmamak, sükût etmek bazen daha yeğdir.

    Kendimizi nasıl koruyup kolluyorsak dilimizi de koruyalım ve onu eğitelim. Dilimizin belasını üzerimize çekmemek için az konuşalım, çok iş yapalım…