Hayata; duvara bakar gibi boş boş bakarsak ne görürüz bilemiyorum. Her birey farklı şeyler görür buna eminim. Aklımıza şunun gibi ifadeler geliyor hemen: Duvara toslamak, duvardan atlamak, duvara tırmanmak, duvara ağlamak, duvara içini dökmek, başını duvarlara vurmak…
Duvara bakar gibi, hayata bakmak sıradanlaştırıyor bizi. Hissiyatımızı kaybediyoruz belki de, bilinmez. Duvar bazıları için sanatsal bir tablodur. Çoğu ressam ve sanatçı düşüncelerini duvarlara yansıtırlar. Güzelleştirirler onu. Kimi zaman korkularımızın sığınağıdır. Dertleştiğimiz sırdaşımızdır. Yalnızlığımızı paylaşan bir arkadaştır. Aşmak isteyip te aşamadıklarımızdır. İçimizi döktüğümüz, içinde kaybolduğumuz bir duvar yazısıdır.
Önyargılarımızdır; kırılması, aşılması zor olan. Söylemesi kolaydır; ama kırmak çok zordur. İç dünyamızla ilgili, içsel bir durum. Yaşananlar, hayat tecrübesi, yaşanmışlıklarla ilgili hepsi. Korkularımızla baş edememek. Bilgi sahibi olmadığımız çoğu şeyle de ilgili olabiliyor bazen.
Bununla ilgili küçük bir misal aktarmak istiyorum. Bir hastane odası. Odada iki yaşlı adam yatmaktadır. İkisi de kalp rahatsızlığından dolayı bir kaç gündür buradadırlar. Hastalardan bir tanesi cam kenarındadır. Cam kenarında olduğu içinde çok şanslıdır. Bütün gün dışarıda gördüklerini aynı odayı paylaştığı arkadaşına anlatmaktadır:
-Bugün deniz biraz hırçın, dalgalar kıyıya vuruyor. Küçük bir balıkçı teknesi alabora olmak üzere. Martılar uçuşuyor. Bugün park çok kalabalık. Çocuklar, anneler parkta eğleniyorlar. Bugün hava çok güzel. Gökyüzü masmavi, gibi…
Diğer hasta cam kenarındaki arkadaşını can kulağıyla dinlemekte, dinledikçe de merakı daha çok artmakta, anlatılanları görmeyi çok istemektedir.
Cam kenarına geçmek için daha çok hırslanmaktadır. Bir an önce o camın olduğu yatağa kendisinin geçmesi gerektiğini düşünmektedir. İşte bu düşüncelerden sonra bir gece cam kenarındaki yaşlı adam kalp krizinden vefat eder.Kendisini bir an önce diğer yatağa taşımalarını ister.Sonunda hayallerine kavuşmuştur.Arkadaşının anlattığı o masmavi denizi ve gökyüzünü görebilecektir. Yatağı değiştirilir ve gördüğü manzara karşısında şaşkına döner. Pencerenin önünde kocaman, simsiyah bir duvar vardır. Ne deniz, ne gökyüzü, ne de park…
Hüsrana uğrar… Arkadaşı hiçbir şey görmediği halde bu güzellikleri nasıl anlatmıştır? Hayata bakış açısıyla elbette.
Duvara bakar gibi mi bakıyoruz hayata, yoksa farklı şeyler görmeye mi çalışıyoruz. Muamma! Bu bütünüyle bizimle alakalı. Hayatımızı lezzetli hale getiren de acılaştıran da yine biziz…
Sevgi ve muhabbetle…
Hayata; duvara bakar gibi boş boş bakarsak ne görürüz bilemiyorum. Her birey farklı şeyler görür buna eminim. Aklımıza şunun gibi ifadeler geliyor hemen: Duvara toslamak, duvardan atlamak, duvara tırmanmak, duvara ağlamak, duvara içini dökmek, başını duvarlara vurmak…
Duvara bakar gibi, hayata bakmak sıradanlaştırıyor bizi. Hissiyatımızı kaybediyoruz belki de, bilinmez. Duvar bazıları için sanatsal bir tablodur. Çoğu ressam ve sanatçı düşüncelerini duvarlara yansıtırlar. Güzelleştirirler onu. Kimi zaman korkularımızın sığınağıdır. Dertleştiğimiz sırdaşımızdır. Yalnızlığımızı paylaşan bir arkadaştır. Aşmak isteyip te aşamadıklarımızdır. İçimizi döktüğümüz, içinde kaybolduğumuz bir duvar yazısıdır.
Önyargılarımızdır; kırılması, aşılması zor olan. Söylemesi kolaydır; ama kırmak çok zordur. İç dünyamızla ilgili, içsel bir durum. Yaşananlar, hayat tecrübesi, yaşanmışlıklarla ilgili hepsi. Korkularımızla baş edememek. Bilgi sahibi olmadığımız çoğu şeyle de ilgili olabiliyor bazen.
Bununla ilgili küçük bir misal aktarmak istiyorum. Bir hastane odası. Odada iki yaşlı adam yatmaktadır. İkisi de kalp rahatsızlığından dolayı bir kaç gündür buradadırlar. Hastalardan bir tanesi cam kenarındadır. Cam kenarında olduğu içinde çok şanslıdır. Bütün gün dışarıda gördüklerini aynı odayı paylaştığı arkadaşına anlatmaktadır:
-Bugün deniz biraz hırçın, dalgalar kıyıya vuruyor. Küçük bir balıkçı teknesi alabora olmak üzere. Martılar uçuşuyor. Bugün park çok kalabalık. Çocuklar, anneler parkta eğleniyorlar. Bugün hava çok güzel. Gökyüzü masmavi, gibi…
Diğer hasta cam kenarındaki arkadaşını can kulağıyla dinlemekte, dinledikçe de merakı daha çok artmakta, anlatılanları görmeyi çok istemektedir.
Cam kenarına geçmek için daha çok hırslanmaktadır. Bir an önce o camın olduğu yatağa kendisinin geçmesi gerektiğini düşünmektedir. İşte bu düşüncelerden sonra bir gece cam kenarındaki yaşlı adam kalp krizinden vefat eder.Kendisini bir an önce diğer yatağa taşımalarını ister.Sonunda hayallerine kavuşmuştur.Arkadaşının anlattığı o masmavi denizi ve gökyüzünü görebilecektir. Yatağı değiştirilir ve gördüğü manzara karşısında şaşkına döner. Pencerenin önünde kocaman, simsiyah bir duvar vardır. Ne deniz, ne gökyüzü, ne de park…
Hüsrana uğrar… Arkadaşı hiçbir şey görmediği halde bu güzellikleri nasıl anlatmıştır? Hayata bakış açısıyla elbette.
Duvara bakar gibi mi bakıyoruz hayata, yoksa farklı şeyler görmeye mi çalışıyoruz. Muamma! Bu bütünüyle bizimle alakalı. Hayatımızı lezzetli hale getiren de acılaştıran da yine biziz…
Sevgi ve muhabbetle…
YORUMLAR