Doğarız büyürüz ve ölür gideriz.

Büyüme aşamasında okulla tanışırız. Zaman akıp geçer ve zamanla ilgili derslerde bizlere öğretilen geçmiş, gelecek ve şimdi ki zaman kavramlarıdır.

 Geçmişle yaşayan insanlar sürekli olarak mutsuz karamsar kişilerken, geleceği düşünen insanlarda da her zaman bir endişe duygusu vardır. Ama şimdi ki zamanı yaşayanlar öyle mi? Şimdi ki zamanı yaşayanlar yani benim gibi düşünenler geçmiş geçmişte kaldı ve gelecekte henüz gelmedi diye düşünenlerdir. Yarına ulaşamayacağım gibi geçmişi de geri getiremem. Kısacası keşkelerle yaşayamam ben.

 Mutlu olmak için anı yaşamanın ne kadar değerli olduğunu bilenlerdenim. Bugün benim ömrümden geriye kalan son gün olabilir ve ben bunu en iyi şekilde geçirmeyelim diye uyanırım sabahları.

Geleceğe dair planları sevmiyorum ama o gün için bir şey yapacaksam eğer onu planlarım ki çok güzel geçsin günüm. Yaşadığımız zaman ya da anın çok kıymetli olduğunun farkına varılmalı. Yaşayacağımız hayat çok ta uzun değil düşündüğünüzde, ne zaman bu kadar yıl geçti anlamadım diyebiliyoruz.

 Anı yaşamaktan kastım da öyle sorumsuzca aklımıza geleni yapmak değil elbette ki. Zamanı değerlendirmek, kafamızın içinde kurduğumuz düşüncelerden kendimizi soyutlamak. Ya da bu düşüncelerin olumsuzluklarını bulup olumluya çevirmeye çalışmak. Çalışıyorsak yaptığımız işten keyif almakla başlayabiliriz mesela. Ya da bir yemek yerken ya da bir içecek içerken tadını çıkartmalıyız. Yani ne yapıyorsak onu hissederek yapmalıyız. Yapmak istedikleriniz için asla erteleme yapmayın. Elbette ki içinde yaşadığımız dünya öyle toz pembe değil. Ama onu pembeleştirmek te biraz da bizlerin elinde. Dünyaca ünlü şair Horiatus’un  da dediği gibi” “Bir sonrakinin gelip gelmeyeceğine güvenme, günü yakala!…”