Her ölüm erken gelir insana. Hele bu tanıdığınız ve sevdiğiniz biriyse daha üzücü ve zamansızdır. Bu duyguyu 2020 yılı içerisinde üst üste yaşadım. Önce rahmetli babam Hüseyin Ulus’u toprağa emanet ettik.  Öncesinde 2019’un temmuz-ağustos ayı gibiydi. Babam şeker hastası olduğu için görme yetisini kaybetmiş, günden güne hareket kabiliyetini yitiriyordu. Oğlumuz Hüseyin Ege’nin sünnet cemiyetini 2020 yılında yapmayı planlıyorduk. Ancak ne olduysa birden eşime “Oğlumuzun düğününü bu sene yapalım, büyüklerimiz bir an önce torunlarının mürüvvetini görsün” demiştim. Birden plan yapmaya başladık. Düğün salonu, alınacaklar, yapılacak listesi derken 10 günde sünnet düğümüzle ilgili her şey planladık. Davetiyeleri hazırlayıp, eşe dosta dağıttık. 26 Eylül’de de sünnet düğümüzü eşimizle dostumuzla yaptık. Annemde babamda bu mutlu güne şahit oldular. Ne mutlu ki şahit oldular. Çünkü babam düğünden bir hafta sonra şeker komasına girip hastaneye yattı. Evden çıkış bu çıkış oldu. Ekim, kasım, aralık, ocak derken hastanede geçen 4.5 ayın ardından 15 Şubat’ta yaşama gözlerini yumdu. Evimizin çınarı aramızdan çekip gitmişti ama acısı, özlemi hep var oldu. Bu acı hayatının 53 yılını babamla birlikte geçiren annemi günden güne bitirdi. Acısı da özlemi de bitmedi. Her ne kadar onu hayata bağlamak için girişimlerde bulunsak ta onun bir yanı hep acı çekiyor babamı özlüyordu. Tam her şey düzeliyor, gülmeye başlıyor, oyalanacak bir şeyler buluyor diye düşünürken evde tek başına ağlarken buluyordum. Onu da bu acı bitirdi. Ani şeker düşüşleri yaşıyordu. Yine bir gün şekerim düştü beni hastaneye götür demişti. Nereden bilecektim ki bu onunla son iletişimim olacağını. Araca binip hastaneye gittik, muayene edildi ve servise alındı. Bir gün sonra telefonla haberini aldım annemin kalbinin dayanamadığını ve durduğunu. Bu satırları yazmak kolay değil. Duygularımı kimseye açamadım ya da bir şekilde ifade edemedim. Nasıl edinebilir ki? İki buçuk ay içerisinde hayatımdaki en çok sevdiğim iki insanı kaybettim. Tarifi imkansız bu acıyla birlikte hayattan zevk almamaya başladım. 35 yıllık hayatım her yerinde annem ve babam vardı. Evlendikten sonra bile ayrılmadık. Aynı binada oturuyor bir kat aşağımda annem ve babamın varlığı bana güç veriyordu.  Bir ay onların evine giremedim. Kapılarının önünde geçerken gözlerim dolmaya başlardı. Bu satırları yazabileceğimi hiç düşünmüyordum. Çünkü bunları ifade etmek zordu. Ancak dün kaybettiğimiz Balıkesir basınının sevilen ismi, değerli abimiz Otağ Fırıncıoğulları’nın kaybı beni derinden etkiledi. 13 yılık meslek hayatımda Otağ abiyle birçok anımız oldu. Balıkesir’de kimisinin abisi, kimisinin kardeşi, kimisinin dostu, kimisinin evladıydı.  Onun cenazesine katılanlarda ailelerinden birini kaybetmiş gibi üzgündü. Her ne günlük hayatın içerisinde aklımıza gelmese de ölüm bize bu kadar yakın. Bir gün sonra ne olacağımızın garantisi yok. Küçük kaygılarımız, kavgalarımız, hırslarımız, egolarımız ne kadar gereksiz olduğunu gösteriyor ölüm. Bir hocanın cenaze başında yaptığı vaazinde dediği gibi “Bugün burada ben vaaz vermeyeceğim. En büyük vaiz işte burada yatıyor” Bugün vaazi Otağ abi verdi. Dürüst, ilkeli ve insani değerlere sahipseniz toplumda sevilir, saygı görürsünüz. Farklı görüşlerden insanları aynı safta birleştirirsiniz. İşine saygısı üst seviyede, yaşam dolu biriydi Otağ abi. Onu kolunda çantasıyla hızlı hızlı yürürken görürdünüz sokakta. Güzel hatıralara çok önem verirdi. Birkaç yıl boyunca yıl başlarında Balıkesir basını mensuplarının görüşlerini alır hatıra olarak yayınlardı. Fotoğraf çekmesini çok severdi. Bir gün sosyal medyadan bir fotoğraf atardı, sizin bile unuttuğunuz bir zaman ya da mekanda. Kısacası Balıkesir basını ve Balıkesir için büyük bir kayıp oldu. Allah yerinde dinlendirsin, mekanını cennet eylesin. Güle güle Otağ abi.