İnsanoğlu hayat yolculuğunda birçok imtihan ile karşı karşıya kalır. Bazen öyle imtihanlar ile karşılaşır ki çözüm bulamaz. Ya da çözüyorum diyerek daha da çözümsüzlüğe düğüm atabiliriz. Çoğunlukla da bencilliğinin kurbanı olur insan.

Hayat acımasız gerçekler ile doludur. Bütün bunların üstesinden gelebilmek için sevgiyi esas almak gerekir. Sevgi ile yaklaştığımız her şeyin bize bir gün olumlu döneceğini asla unutmamalıyız. Sevgiyi ne şekilde tarif etmeye çalışsak belki de tam olarak tarif edemez ve anlatamayız. Bunu meşhur bir hikâye ile şöyle anlatmaya çalışalım.

Vakti zamanında bir adam sapanıyla çok güzel tüyleri olan bir kuşu ayağından vurur. Evine getirip, yarasını iyileştirir. Ve daha sonra ayağına da sıkı düğümle bir ip bağlayıp, omuzuna koyup, kuş mezatı yapılan çarşının yolunu tutar. Eşsiz güzellikteki kuşu gören çarşıdaki herkesin ağzı bir karış açık kalır.

Adamın etrafına bir anda mezattaki tüm kalabalık yığılır. Adam ise kuşunun gördüğü bu ilgiden bir hayli memnundur tabi.

-“Benim kuşum şöyle güzel. Benim kuşum böyle güzel. Tüyleri eşsiz bir gökkuşağı kadar renkli. Benim kuşum çok akıllı. Çok da güzel öter.” diye böbürlenirken, gençten bir adam gelir o anlarda mezat yerine. Kalabalığı görünce durumu merak eder. Gidip bakınca, ilgisini ilk olarak kuşun ayağına bağlı ip çeker.

-“Benim kuşum” diye diye etrafa naralar atan adamın yanına yaklaşır. Ve omzundaki cılız gösterişsiz kuşunu işaret ederek,

-“Şu gördüğün cılız kuşum benimdir. Bana aittir. Fakat senin omuzunda olan güzeller güzeli kuş ise senin değildir.” deyince adam kızar köpürür.

Genç adam dediğinde haklı olduğunu iddia eder ve asla da geri adım atmaz. Üstelik haklılığını kanıtlamak içinde bir öneri sunar güzel kuşun sahibine.

Önce güzel kuşun ayağındaki ipi çözmesini ister. Sonra da ikisinin de kendi kuşlarını avuçlarının içine alıp, havaya atarak serbest bırakmasını söyler. Yaşlı adam bir hırsla, kalabalığa rezil olmamak için, delikanlının dediğini yapıp, güzel kuşun ayağındaki ipi çözer. İkisi de aynı anda kuşlarını havaya bırakırlar. Eşsiz güzellikteki kuş, özgürlüğüne kavuşunca olabildiğince hızla kanat çırpıp, yükseklere doğru uçar ve bir anda gözden kaybolur. Genç adamın cılız kuşu ise, mezat yerinde bir tur atıp, tekrar geri gelip sahibinin omuzuna konar. Genç adam kuşunun kanatlarına bir öpücük kondurduktan sonra, şöyle der hayretler içinde kendine bakan adama;

-“Bir şeyin sana ait olduğunu anlamak için onu özgür bırakmalısın. Geri dönerse senindir. Geri dönmesi için ise, ayağına sıkı düğümlü ip bağlamak yerine, sevgi düğümü atmak gerekir.

İşte bu hikâye bize sevginin ne kadar anlamlı olduğunu anlatmaya yetmektedir. Karşımızdaki insanları bazen farkında olmadan kırabilir veya üzebiliriz. Bazen de söylediğimiz sözler yaralar karşımızdakini. Her söylenen sözün bir karşılığı vardır. Onun için sözü tartarak söylemek en doğrusudur. Nefret dili yerine sevgi dilini kullanmalıyız. Yani sevgi düğümü atmalıyız ki geri dönüşü olabilsin. Sevginin açamayacağı kapı yoktur. Bu konuda atalarımızda “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demişlerdir. Tatlı, yumuşak, gönül okşayıcı konuşma herkesi etkiler. Hayatı yaşarken de tatlılık üzerine yaşarsak her şey bize olumlu döner.

Sevginin açamayacağı kapı yoktur. Sevgi gönülden gönüle akış göstermesi için samimi olmalı. Asıl marifet ise sevdiğimiz kimseleri görmesek de yüreğimizde sevgisini duyabilmektir.

Hayat acımasız şeylerle doludur. Ve hayat mücadele demektir. Bu mücadele de sevgi dili ve sevgi düğümü bize kolay yolculuk yapmamızı sağlayacaktır. Özgür bıraktığımızda bize geri dönemsini bekliyorsak bir şeylerin onu sevgiyle kuşatmalıyız ki bizim sevgimize hasret kalıp bize geri dönebilsin.