Toplum düzeninin alt üst olmaması için yapılması gereken şey işlerin ehline verilmesidir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) işler ehline verilmediğinde kıyameti beklememizi bize buyurmaktadır. Rabbimiz de Kur’an-ı Kerim’inde Nisa suresi 58. ayetinde bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Allah size, mutlaka emanetleri (işleri) ehli olanlara vermenizi ve inanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder.”
Bu ayette bize ifade etmektedir ki, bir işe diplomalı veya unvanlı kimseler değil, o işi hakkı ile yapabilen kimseler getirilmelidir. Toplum düzeninin işlerliği, sağlıklı yürümesi ve işlerin alt üst olmaması için işlerin ehli kimselere verilmesi gerekir. Aksi takdirde bir kaos kaçınılmaz olur. Toplumsal düzenin sağlanabilmesi için liyakatin yani işlerin ehline verilmesi yönetimin tam merkezinde yer alması mutlak bir zorunluluktur.
Yazımızın bu noktasında işlerin ehline verilmemesi sonucunda nasıl bir sonuç ile karşılaşacağımızı bize çok güzel anlatan bir hikâyeye ver vereceğim.
Bir memlekette devlet başkanı kuş uçurarak seçilirmiş bu Devlet Kuşu kimin başına konarsa o adam o memleketin başkanı olurmuş. Böyle bir seçim günü kuş uçurulunca kuş gidip bir nalbanttın başına konmuş; fakat halk nalbanttın çok cahil bir adam olduğunu görünce, “Bu olmadı, tekrar uçurulsun.” demişler. Kuş tekrar uçurulsa da yine gidip aynı nalbanttın başına konmuş. Halk kuşun üçüncü bir defa uçurulmasını istemiş. Kuş üçüncü ve son kez uçurulmuş yine bu devlet kuşu o nalbanttın başına gidip konuvermiş. Bunun üzerine halk mecburen:
-Haydi bakalım beyefendi, geç başkanlık makamına otur, demişler.
-O da devlet başkanlığı makamına oturup kurulmuş, etrafına toplanmış olan devlet adamlarına sormuş:
-Beyefendiler! Devlet bütçesinde ne kadar külçe altın var?
-Şu kadar ton altın var, demişler. Bunun üzerine:
-Hemen onları getirip sarayımın bahçesine yığın, emrini vermiş. Devlet adamları hayret ederek, hepsi birbirine manalı manalı bakıştıktan sonra:
-Sayın başkanımız! Bu altınları ne yapacaksınız, diye sormuşlar. O da:
-Bu altınların hepsini at ve merkep nalı haline getireceğim ve devlete ait merkeplerin, atların ayakları altına çaktıracağım, benim tarihimde merkeplerle, atların nalları bile altından olduğu cihana yayılsın ve tarihler bunu böyle yazsın, diye cevap vermiş. Etrafındakiler her ne kadar:
-Aman Efendimiz! bu altınlar devletimizin bütçesidir, bunlar tükenirse, devletimiz de çöker gider, demişlerse de:
-Ben başka bir şeyden anlamam! Ben zamanımın parlaklığını ve devletimin hayvanlarının ayaklarının altındaki nalların altından yapılmış olmasıyla zenginliğini ortaya koymak ve herkese bildirmek isterim, demiş.
Bu ısrar karşısında etrafındaki yöneticiler bir şey yapamamışlar, ‘emir emirdir’ diyerek, bütün altınları getirmişler ve sarayın bahçesine yığmışlar. Başka nal ustalarını da çağırarak, merkep ve at nalı yapmalarını emretmiş. Ustalar da bütün altınları merkep ve at nalı haline getirmişler. Nal yapma işlemi tamamlanıp başkana haber verilince, başkan:
-Bu nalları merkeplerin, atların ayakları altına çakın, diye emretmiş. Nalbantlar emri yerine getirmişler. İki ay sürmemiş ‘altın yumuşak maden olduğu için’ eskimiş. Durum başkana haber verilmiş; başkan “Yine çakın.” demiş. Hülasa eskidikçe tekrar çaktırarak altınların hepsi tüketmiş. Ondan sonra ise:
-Efendiler! Benden bu kadar, bundan sonrasında siz idare edin, diyerek makamından kalkmış, eski işinin başına yani nalbant dükkanına dönmüş.
Her ne kadar bir hikâye olsa da burada anlatılanlar bize işleri ehline vermemenin faturasının nedenli ağır olacağını göstermektedir. Eğer bir millet işi ehline vermezse hiç şüphesiz zarar görür. Hatta çöküntüye kadar gidebilir. Hele hele hangi zihniyet ve düşüncede, anlayışta olduğuna dikkat göstermezse memleketin halinde ve tarihinde büyük değişiklikler meydana gelebilir.
Yazımızı Kutadgu Bilig’in yazarı bilge insan Yusuf Has Hacib’in bir sözü ile noktalayalım:
“Ey Bey, işi ehline, işe yarayana, hareketi doğru ve dürüst olana ver. Eğer bir bey işi ehliyetsiz bir kimseye verirse, ehliyetsizliği başkası değil kendisi göstermiş olur. Allah bir kimseyi mes’ud etmek ve yükseltmek isterse, ona ehliyetli ve dürüst hizmetkârlar verir.”
“Allah size, mutlaka emanetleri (işleri) ehli olanlara vermenizi ve inanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder.”
Bu ayette bize ifade etmektedir ki, bir işe diplomalı veya unvanlı kimseler değil, o işi hakkı ile yapabilen kimseler getirilmelidir. Toplum düzeninin işlerliği, sağlıklı yürümesi ve işlerin alt üst olmaması için işlerin ehli kimselere verilmesi gerekir. Aksi takdirde bir kaos kaçınılmaz olur. Toplumsal düzenin sağlanabilmesi için liyakatin yani işlerin ehline verilmesi yönetimin tam merkezinde yer alması mutlak bir zorunluluktur.
Yazımızın bu noktasında işlerin ehline verilmemesi sonucunda nasıl bir sonuç ile karşılaşacağımızı bize çok güzel anlatan bir hikâyeye ver vereceğim.
Bir memlekette devlet başkanı kuş uçurarak seçilirmiş bu Devlet Kuşu kimin başına konarsa o adam o memleketin başkanı olurmuş. Böyle bir seçim günü kuş uçurulunca kuş gidip bir nalbanttın başına konmuş; fakat halk nalbanttın çok cahil bir adam olduğunu görünce, “Bu olmadı, tekrar uçurulsun.” demişler. Kuş tekrar uçurulsa da yine gidip aynı nalbanttın başına konmuş. Halk kuşun üçüncü bir defa uçurulmasını istemiş. Kuş üçüncü ve son kez uçurulmuş yine bu devlet kuşu o nalbanttın başına gidip konuvermiş. Bunun üzerine halk mecburen:
-Haydi bakalım beyefendi, geç başkanlık makamına otur, demişler.
-O da devlet başkanlığı makamına oturup kurulmuş, etrafına toplanmış olan devlet adamlarına sormuş:
-Beyefendiler! Devlet bütçesinde ne kadar külçe altın var?
-Şu kadar ton altın var, demişler. Bunun üzerine:
-Hemen onları getirip sarayımın bahçesine yığın, emrini vermiş. Devlet adamları hayret ederek, hepsi birbirine manalı manalı bakıştıktan sonra:
-Sayın başkanımız! Bu altınları ne yapacaksınız, diye sormuşlar. O da:
-Bu altınların hepsini at ve merkep nalı haline getireceğim ve devlete ait merkeplerin, atların ayakları altına çaktıracağım, benim tarihimde merkeplerle, atların nalları bile altından olduğu cihana yayılsın ve tarihler bunu böyle yazsın, diye cevap vermiş. Etrafındakiler her ne kadar:
-Aman Efendimiz! bu altınlar devletimizin bütçesidir, bunlar tükenirse, devletimiz de çöker gider, demişlerse de:
-Ben başka bir şeyden anlamam! Ben zamanımın parlaklığını ve devletimin hayvanlarının ayaklarının altındaki nalların altından yapılmış olmasıyla zenginliğini ortaya koymak ve herkese bildirmek isterim, demiş.
Bu ısrar karşısında etrafındaki yöneticiler bir şey yapamamışlar, ‘emir emirdir’ diyerek, bütün altınları getirmişler ve sarayın bahçesine yığmışlar. Başka nal ustalarını da çağırarak, merkep ve at nalı yapmalarını emretmiş. Ustalar da bütün altınları merkep ve at nalı haline getirmişler. Nal yapma işlemi tamamlanıp başkana haber verilince, başkan:
-Bu nalları merkeplerin, atların ayakları altına çakın, diye emretmiş. Nalbantlar emri yerine getirmişler. İki ay sürmemiş ‘altın yumuşak maden olduğu için’ eskimiş. Durum başkana haber verilmiş; başkan “Yine çakın.” demiş. Hülasa eskidikçe tekrar çaktırarak altınların hepsi tüketmiş. Ondan sonra ise:
-Efendiler! Benden bu kadar, bundan sonrasında siz idare edin, diyerek makamından kalkmış, eski işinin başına yani nalbant dükkanına dönmüş.
Her ne kadar bir hikâye olsa da burada anlatılanlar bize işleri ehline vermemenin faturasının nedenli ağır olacağını göstermektedir. Eğer bir millet işi ehline vermezse hiç şüphesiz zarar görür. Hatta çöküntüye kadar gidebilir. Hele hele hangi zihniyet ve düşüncede, anlayışta olduğuna dikkat göstermezse memleketin halinde ve tarihinde büyük değişiklikler meydana gelebilir.
Yazımızı Kutadgu Bilig’in yazarı bilge insan Yusuf Has Hacib’in bir sözü ile noktalayalım:
“Ey Bey, işi ehline, işe yarayana, hareketi doğru ve dürüst olana ver. Eğer bir bey işi ehliyetsiz bir kimseye verirse, ehliyetsizliği başkası değil kendisi göstermiş olur. Allah bir kimseyi mes’ud etmek ve yükseltmek isterse, ona ehliyetli ve dürüst hizmetkârlar verir.”
YORUMLAR