Klor, 1774 yılında evindeki küçük deney laboratuvarında manganez dioksit’in üzerine birkaç damla hidroklorik asit damlatan eczacı Carl Wilhelm Scheele tarafından keşfedildi.
Carl Wilhelm Scheele, hidroklorik asiti damlattığında aniden yeşil ve sarının karışık bir tonda olduğu bir gaz çıktı. Carl Wilhelm Scheele, ilk başta bu çıkan gazın oksijenli bir bileşik olduğunu düşünse de sonradan Sir Humphry Davy tarafından 1810 yılında bunun bir element yani klor olduğunu söylemesi üzerine fikirler değişti ve klor adında bir elementin olduğu öğrenildi.
Klor ya da diğer adıyla klorür, kanımızdaki en değerli elektrolitlerden biridir. Vücudumuzda sıvı miktarını düzenleme, asit-baz dengesini koruma gibi görevleri vardır. İnsanlar kloru sofra tuzu yardımıyla vücuduna alır, potasyum, sodyum ve bikarbonat gibi elektrolitlerle birlikte çalışarak vücut sıvılarındaki uygun kan hacmini, basıncını ve pH’ını dengeleyip, düzenler. Bağırsak ve böbrek yoluyla klorun fazlası vücuttan atılır.
Klorun kandaki seviyesini belirleyen böbreklerdir. Eğer kandaki klor seviyeniz düşük ise (Tabii yeterli düzeyde tuz tüketiyorsanız) böbrekleriniz bu görevi başarıyla yerine getirmiyordur. Bu durumda hemen bir doktora başvurmalı ve gerekli yardımı almalısınız. Klor vücuttaki asit ve baz dengesini düzenler dolayısıyla düşüklüğünde “Hipokloremi” adındaki rahatsızlık görülür. Hipokloremi bir tür elektrolit dengesizliği olup, kanda klorun çok az bulunduğunu söyler.
Vücuda klorun fazlası yemek tuzundan gelmektedir. Klor, böbrekler ve bağırsaklardan emilir. Klor genelde sodyum ile birlikte çalışır. Eğer sodyumsuz bir şekilde vücudunuzda klor varsa vücudunuzda yüksek oranda asit ve baz bulunmakta olduğunu söyleyebiliriz. Kandaki klor seviyesinin yüksekliğine “Hiperkloremi” denir. Eğer kan tahlilinizde klor seviyeniz 105 mEq/L’den yüksek ise bir doktora başvurmanızı öneririz.
Carl Wilhelm Scheele, hidroklorik asiti damlattığında aniden yeşil ve sarının karışık bir tonda olduğu bir gaz çıktı. Carl Wilhelm Scheele, ilk başta bu çıkan gazın oksijenli bir bileşik olduğunu düşünse de sonradan Sir Humphry Davy tarafından 1810 yılında bunun bir element yani klor olduğunu söylemesi üzerine fikirler değişti ve klor adında bir elementin olduğu öğrenildi.
Klor ya da diğer adıyla klorür, kanımızdaki en değerli elektrolitlerden biridir. Vücudumuzda sıvı miktarını düzenleme, asit-baz dengesini koruma gibi görevleri vardır. İnsanlar kloru sofra tuzu yardımıyla vücuduna alır, potasyum, sodyum ve bikarbonat gibi elektrolitlerle birlikte çalışarak vücut sıvılarındaki uygun kan hacmini, basıncını ve pH’ını dengeleyip, düzenler. Bağırsak ve böbrek yoluyla klorun fazlası vücuttan atılır.
Klorun kandaki seviyesini belirleyen böbreklerdir. Eğer kandaki klor seviyeniz düşük ise (Tabii yeterli düzeyde tuz tüketiyorsanız) böbrekleriniz bu görevi başarıyla yerine getirmiyordur. Bu durumda hemen bir doktora başvurmalı ve gerekli yardımı almalısınız. Klor vücuttaki asit ve baz dengesini düzenler dolayısıyla düşüklüğünde “Hipokloremi” adındaki rahatsızlık görülür. Hipokloremi bir tür elektrolit dengesizliği olup, kanda klorun çok az bulunduğunu söyler.
Vücuda klorun fazlası yemek tuzundan gelmektedir. Klor, böbrekler ve bağırsaklardan emilir. Klor genelde sodyum ile birlikte çalışır. Eğer sodyumsuz bir şekilde vücudunuzda klor varsa vücudunuzda yüksek oranda asit ve baz bulunmakta olduğunu söyleyebiliriz. Kandaki klor seviyesinin yüksekliğine “Hiperkloremi” denir. Eğer kan tahlilinizde klor seviyeniz 105 mEq/L’den yüksek ise bir doktora başvurmanızı öneririz.
YORUMLAR