Eski Mezopotamya’da aşk oldukça önemli bir yere sahipti.
Eski Mezopotamyalılar için evlilik, soyun devamını ve böylece toplumun istikrarını sağlamak için önemliydi. Hatta tarihçi Heredot, evliliğin bu kültürel yapı için o kadar kadar önemli olduğunu söyler ki bu uğurda evliliğin ticarete döküldüğünü bile anlatır. Aşk, bu topraklarda her daim varlığını idame ettirse de toplumsal düzeni korumak için yapılan amaç odaklı evliliklerin yanında ikinci planda kaldı.
Herodot, kadınların İnanna’nın tapınağında oturarak dışarıdan geçen bir erkeğin kendilerini beğenmeleri dahilinde onlarla seks yaptığından bahseder. Bunun nedeni ise toplumsal yapının insanlardan, toplumun doğurganlığını ve refahını artıracak faaliyetlerde, yani çocuk yapma girişiminde bulunmalarını beklemesiydi.
Antik kültürler üzerine çalışmaları olan Stephen Bertman bu konuda şöyle diyor: Sümercede aşk kelimesi, dünyayla ve toprakla ilgili ölçüm yapmaya yönelik maddi karşılığı olan birleşik bir fiildi. Sümerler, Babilliler ve Asurlar arasında evlilik hem kişiyi hem toplumu güvence altına almak için tasarlanan bir iş anlaşması olarak görülüyordu. Devlet, insanların ilişki kurup mutlu olmalarını değil, yukarıda da bahsettiğim gibi sadece üremelerini ve kültürün devamlılığını sağlamalarını önemsiyordu.
Tıpkı günümüzdeki evliliklerde olduğu gibi kişiler, evliliklerine tanık olacak insanların huzurunda bu sözleşmeyi (şimdilerin nikah cüzdanı gibi düşünebilirsiniz bunu) imzalardı ve düğün hazırlıkları başlardı. Düğünden sonra gelin, kayınpederin evine taşınır, damatla ilişkiye girer ve hamile kalması beklenirdi. Üstelik gelinin bakire olmasına da dikkat edilirdi. Hukuken eğer gelin hamile kalmaz veya bakire çıkmaz ise damat, ailesine kadını geri gönderip verdiği başlık parasını, çeyiz parasını isteyebilme hakkına sahipti.
Araştırmacılara göre eski yazıtlarda, kadınların başka erkeklerle yatmak için kocalarından kaçtığı bildiriliyor. Bu kişiler ola ki suçüstü yakalanırsa; kadın, sevgilisiyle birlikte nehre atılır ve böylece boğularak ölür yahut direğe asılarak öldürülür. Zaten yasa bu davranışı yapanların ya idam edilmesini ya da bağışlanmasını uygun görüyordu ki bu bağışlanma mevzusu da Hammurabi Kanunları’na göre anca kadının, resmi kocasının bağışlaması dahilinde yürürlüğe girebilirdi. Böylece kral, kocanın verdiği karara göre kadını ve sevgilisini bağışlayabiliyor.
Eski Mezopotamyalılar için evlilik, soyun devamını ve böylece toplumun istikrarını sağlamak için önemliydi. Hatta tarihçi Heredot, evliliğin bu kültürel yapı için o kadar kadar önemli olduğunu söyler ki bu uğurda evliliğin ticarete döküldüğünü bile anlatır. Aşk, bu topraklarda her daim varlığını idame ettirse de toplumsal düzeni korumak için yapılan amaç odaklı evliliklerin yanında ikinci planda kaldı.
Herodot, kadınların İnanna’nın tapınağında oturarak dışarıdan geçen bir erkeğin kendilerini beğenmeleri dahilinde onlarla seks yaptığından bahseder. Bunun nedeni ise toplumsal yapının insanlardan, toplumun doğurganlığını ve refahını artıracak faaliyetlerde, yani çocuk yapma girişiminde bulunmalarını beklemesiydi.
Antik kültürler üzerine çalışmaları olan Stephen Bertman bu konuda şöyle diyor: Sümercede aşk kelimesi, dünyayla ve toprakla ilgili ölçüm yapmaya yönelik maddi karşılığı olan birleşik bir fiildi. Sümerler, Babilliler ve Asurlar arasında evlilik hem kişiyi hem toplumu güvence altına almak için tasarlanan bir iş anlaşması olarak görülüyordu. Devlet, insanların ilişki kurup mutlu olmalarını değil, yukarıda da bahsettiğim gibi sadece üremelerini ve kültürün devamlılığını sağlamalarını önemsiyordu.
Tıpkı günümüzdeki evliliklerde olduğu gibi kişiler, evliliklerine tanık olacak insanların huzurunda bu sözleşmeyi (şimdilerin nikah cüzdanı gibi düşünebilirsiniz bunu) imzalardı ve düğün hazırlıkları başlardı. Düğünden sonra gelin, kayınpederin evine taşınır, damatla ilişkiye girer ve hamile kalması beklenirdi. Üstelik gelinin bakire olmasına da dikkat edilirdi. Hukuken eğer gelin hamile kalmaz veya bakire çıkmaz ise damat, ailesine kadını geri gönderip verdiği başlık parasını, çeyiz parasını isteyebilme hakkına sahipti.
Araştırmacılara göre eski yazıtlarda, kadınların başka erkeklerle yatmak için kocalarından kaçtığı bildiriliyor. Bu kişiler ola ki suçüstü yakalanırsa; kadın, sevgilisiyle birlikte nehre atılır ve böylece boğularak ölür yahut direğe asılarak öldürülür. Zaten yasa bu davranışı yapanların ya idam edilmesini ya da bağışlanmasını uygun görüyordu ki bu bağışlanma mevzusu da Hammurabi Kanunları’na göre anca kadının, resmi kocasının bağışlaması dahilinde yürürlüğe girebilirdi. Böylece kral, kocanın verdiği karara göre kadını ve sevgilisini bağışlayabiliyor.
YORUMLAR