Sözlükte “bilmek” anlamına gelen ilim genellikle “bilgi” ve “bilim” kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bir şeyi gerçek yönüyle kavramak ve anlamak olan ilim bilgisizliğin de karşıtıdır.
İlim ile meşgul olan ve öğrendiklerinin gereğini yerine getiren âlimler Rabbimiz tarafından övülmüş ve üstün derecelere, makamlara kavuşacakları yönünde müjdeler verilmiştir. Kur’an-ı Kerimde birçok ayette ilmin ve âlimlerin fazileti anlatılmaktadır. Yine Kur’an-ı Kerim’de bilenlerle bilmeyenlerin kesinlikle bir olmayacağı belirtilerek, Rabbimizden, ilmimi arttır! Diye dua ve niyazda bulunmamız bizlere öğütlenmektedir. İlim öğrenme yolunda olanların çokça gayret göstermeleri ve Allah’a çokça yakarmaları gerekir. İlim asla zeval bulmaz. Yeter ki ilim sahibi o ilmi korumasını bilsin. Nitekim ilim erbabı olanlar “El ilmü saydün ve’l kitabetü kaydün.” Yani “İlim bir avdır. Onu yazarsan avlarsın” demişler. İlmi hem öğrenirken hem de unutmamak için kayda geçirmek gerekir. Belleğimiz de yer alan ilmi kayda da geçirdiğimizde unutulması imkansızlaşır. Bir unutma anında da yazılı evrak bize tekrar hatırlatır. İlmin kalıcı olması için yazılı olması ne kadar elzem ise öğrenilen ilmin bizzat hayata tatbik edilmsi ise daha önemlidir.
Zihnini doğru bilgilerle, kalbini Allah’a karşı saygı ve sorumluluk şuuruyla ve hayatını hayırlı amellerle donatan kişiler “erdemli bilginler”, “erdemli kişiler” grubundan sayılırlar. Bu erdemli bilginlerin yeryüzündeki varlıkları yıldızların gökteki mevcudiyeti gibidir. Nasıl yıldızlar geceyi karanlıktan aydınlatırlarsa, erdemli bilginlerde doğru bilgileriyle karanlıkta kalan, cahil insanları aydınlatır, onlara ışık olur, onların doğruyu bulmalarını sağlarlar. Bilgi tek başına yeterli bir argüman değildir. Bilgiyle birlikte erdemlilik ile de insan kendisini donatmalıdır.
İnsanlık tarihi boyunca insanlar hep yeni şeyler öğrenmeye meraklı olmuş ve odaklanmışlarıdır. İnsanoğlu her öğrenilen bilgi ile de yeni keşiflere doğru yelken açmaya yönelmiştir. İnsanlık zaman içinde kültürel coğrafyanın genişlemesi ile yeni şeyler öğrenmeye başlamış, öğrendikçe de kabına sığmamamıştır. İlmin kaynağı nerede olursa olsun alınması öğütlenmiş ve o ilim ile de kendimizi geliştirmemiz bizden istenmiştir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir Hadis-i Şerifinde “Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.” Buyurarak ilim tahsil etmek ve insanlığa faydalı şeyleri öğrenmek için kat edeceğimiz yolların bizi cennete götüreceğini vurgulamıştır.
İlim sahibi olan kimseler, ilimleri gereğince Cenâb-ı Hakk’ı nasıl bilip tanımak gerekirse öylece bilirler. Zira insanoğlu öğrendiği ilimle kendisini yaratan Rabbinin ne kadar yüce bir varlık olduğunu daha iyi anlar. Bir mü’minin Allah hakkındaki ilmi ne kadar ileri derecede ve mükemmel olursa, Allah’a karşı saygısı da o kadar ileri ve mükemmel olur. Dolayısıyla, Allah’ın en çok değer verdiği kimseler de âlimler olmuştur. Onlar sadece ilmin nazarî yanı ile değil, amelî ciheti ile de öndedirler. Bu sebeple “İlim rütbesi bütün rütbelerin üstündedir”. Çünkü bilenler o bilgiyi kendi hayatlarına uygularlar; başkalarının uygulamasına da vesile olurlar. Böylelikle de güzel bir hayır işlemiş olurlar.
Yüce dinimiz İslâm, ilim öğrenmeyi, bilgi sahibi olmayı ve cehâleti ortadan kaldırmayı hedefler. Kur’ân-ı Kerîm’in “oku” emri ile başlaması da buna bir işarettir. İlmin önemli bir yönü de gelecek nesillere aktarılabilmesidir. Onun için ilmin unutulmaması ve geleceğe taşınması için öğrenilen bilgiler yazıya dökülmelidir. Her ilim erbabı yazacağı eserler ile geleceğe ışık olma yönünde son derece faydalı bir iş yapmış olur.
Sonuç olarak insan faydalı ilimleri öğrenme yolunda bütün zorluklara katlanarak gayret göstermeli, öğrendiği faydalı bilgileri de insanlara faydalı olabilmek için onlarla paylaşmalıdır. Öğrendikleri ile amel ederek de örnek insan olmaya çalışmalıdır. Amelsiz ilim vebal, ilimsiz amel ise sapıklıktır denilmek suretiyle öğrenilenlerin doğru bir şekilde yaşanarak başkalarına öğretilmesi tavsiye edilmiştir.
İlim ile meşgul olan ve öğrendiklerinin gereğini yerine getiren âlimler Rabbimiz tarafından övülmüş ve üstün derecelere, makamlara kavuşacakları yönünde müjdeler verilmiştir. Kur’an-ı Kerimde birçok ayette ilmin ve âlimlerin fazileti anlatılmaktadır. Yine Kur’an-ı Kerim’de bilenlerle bilmeyenlerin kesinlikle bir olmayacağı belirtilerek, Rabbimizden, ilmimi arttır! Diye dua ve niyazda bulunmamız bizlere öğütlenmektedir. İlim öğrenme yolunda olanların çokça gayret göstermeleri ve Allah’a çokça yakarmaları gerekir. İlim asla zeval bulmaz. Yeter ki ilim sahibi o ilmi korumasını bilsin. Nitekim ilim erbabı olanlar “El ilmü saydün ve’l kitabetü kaydün.” Yani “İlim bir avdır. Onu yazarsan avlarsın” demişler. İlmi hem öğrenirken hem de unutmamak için kayda geçirmek gerekir. Belleğimiz de yer alan ilmi kayda da geçirdiğimizde unutulması imkansızlaşır. Bir unutma anında da yazılı evrak bize tekrar hatırlatır. İlmin kalıcı olması için yazılı olması ne kadar elzem ise öğrenilen ilmin bizzat hayata tatbik edilmsi ise daha önemlidir.
Zihnini doğru bilgilerle, kalbini Allah’a karşı saygı ve sorumluluk şuuruyla ve hayatını hayırlı amellerle donatan kişiler “erdemli bilginler”, “erdemli kişiler” grubundan sayılırlar. Bu erdemli bilginlerin yeryüzündeki varlıkları yıldızların gökteki mevcudiyeti gibidir. Nasıl yıldızlar geceyi karanlıktan aydınlatırlarsa, erdemli bilginlerde doğru bilgileriyle karanlıkta kalan, cahil insanları aydınlatır, onlara ışık olur, onların doğruyu bulmalarını sağlarlar. Bilgi tek başına yeterli bir argüman değildir. Bilgiyle birlikte erdemlilik ile de insan kendisini donatmalıdır.
İnsanlık tarihi boyunca insanlar hep yeni şeyler öğrenmeye meraklı olmuş ve odaklanmışlarıdır. İnsanoğlu her öğrenilen bilgi ile de yeni keşiflere doğru yelken açmaya yönelmiştir. İnsanlık zaman içinde kültürel coğrafyanın genişlemesi ile yeni şeyler öğrenmeye başlamış, öğrendikçe de kabına sığmamamıştır. İlmin kaynağı nerede olursa olsun alınması öğütlenmiş ve o ilim ile de kendimizi geliştirmemiz bizden istenmiştir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir Hadis-i Şerifinde “Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.” Buyurarak ilim tahsil etmek ve insanlığa faydalı şeyleri öğrenmek için kat edeceğimiz yolların bizi cennete götüreceğini vurgulamıştır.
İlim sahibi olan kimseler, ilimleri gereğince Cenâb-ı Hakk’ı nasıl bilip tanımak gerekirse öylece bilirler. Zira insanoğlu öğrendiği ilimle kendisini yaratan Rabbinin ne kadar yüce bir varlık olduğunu daha iyi anlar. Bir mü’minin Allah hakkındaki ilmi ne kadar ileri derecede ve mükemmel olursa, Allah’a karşı saygısı da o kadar ileri ve mükemmel olur. Dolayısıyla, Allah’ın en çok değer verdiği kimseler de âlimler olmuştur. Onlar sadece ilmin nazarî yanı ile değil, amelî ciheti ile de öndedirler. Bu sebeple “İlim rütbesi bütün rütbelerin üstündedir”. Çünkü bilenler o bilgiyi kendi hayatlarına uygularlar; başkalarının uygulamasına da vesile olurlar. Böylelikle de güzel bir hayır işlemiş olurlar.
Yüce dinimiz İslâm, ilim öğrenmeyi, bilgi sahibi olmayı ve cehâleti ortadan kaldırmayı hedefler. Kur’ân-ı Kerîm’in “oku” emri ile başlaması da buna bir işarettir. İlmin önemli bir yönü de gelecek nesillere aktarılabilmesidir. Onun için ilmin unutulmaması ve geleceğe taşınması için öğrenilen bilgiler yazıya dökülmelidir. Her ilim erbabı yazacağı eserler ile geleceğe ışık olma yönünde son derece faydalı bir iş yapmış olur.
Sonuç olarak insan faydalı ilimleri öğrenme yolunda bütün zorluklara katlanarak gayret göstermeli, öğrendiği faydalı bilgileri de insanlara faydalı olabilmek için onlarla paylaşmalıdır. Öğrendikleri ile amel ederek de örnek insan olmaya çalışmalıdır. Amelsiz ilim vebal, ilimsiz amel ise sapıklıktır denilmek suretiyle öğrenilenlerin doğru bir şekilde yaşanarak başkalarına öğretilmesi tavsiye edilmiştir.
YORUMLAR