İçerisinde yaşanmışlıkların ve anıların sindiği, tarihe not düşen eşya ve eserleri bir madenci gibi gün yüzüne çıkaran antikacılık sanatıyla uğraşan Nihat Yeşil, insanlık tarihinin en kadim uğraşlardan biri olan antikacılığı anlattı. İnsanların atalarından miras kalan antika değerindeki ürünlere sahip çıkmadığını belirten Yeşil, “Çoğu antika değeri, sanatsal değeri olan ürünlerin çoğu çöpe gidiyor, çöplerden buraya geliyor. Evlerde atıl durumda olan bu gibi eşyalar genelde eskicilere veriliyor ya da çöpe atılıyor. Bana altın varaklı, el yazması Kuran çöpten geldi” dedi.

Hobi olarak başladığı antika tutkusunu mesleği haline getiren ve aynı zaman Balıkesir Antikacılar ve El İşçiliği Derneği’nin başkanlığı görevini yürüten Nihat Yeşil’le antikacılık üzerine konuştuk. Antikanın, içerisinde barındırdığı yaşanmışlıklarla tarihi bir belge olmasının yanı sıra insani değerinin de bulunduğunu ifade eden Antikacı Nihat Yeşil, insanların kendi geçmişlerine sahip çıkmadığından dem vurup, çoğu antika eserin ya çöplere atıldığını ya da eskicilere verildiğini söyledi. Antikacılıkla, eskicilik arasındaki farkına dikkat çeken Yeşil, “Antikacılık nedir, eskicilikten ne farkı vardır gibi birçok soru alıyoruz. Eski bir ürünü elinde tutup, satmak kimine göre eskicilik, kimisine göre bit pazarcılığı, kimisine göre antikacılık. Ancak antikanın kendine göre belli kuralları vardır. Burada elinde tuttuğun ve değerlendirdiğin ürünler çok önemli. Bunların içinde eskisi de var, hurdası da var, gerçekten antika vasfını taşıyan ürünler de var. Bu işin temelinde bilgi var. Ne kadar bilgi derinse mevzuya o kadar sahip oluyorsun. Aksi takdirde eğer bilgin yoksa elindeki mücevher bir cam parçasından bir farkı kalmıyor. Nitekim de birçok insanın elinden çok değerli antikalar geçiyor bunun farkına varmıyor. Bir şeyin antika niteliğinde olması için öncelikle nadir olması gerekiyor. İkincisi el işçiliği, sanatı olması gerekiyor. Ürünün madeninin ne olduğu önemli değil. Tarihi önemli, işçiliği önemli, tarihi önemli, markası önemli bir de yapan ustanın imzası veya damgası önemli. Birçok faktör bu değerlendirmeye giriyor.  Örneğin benim elimde bir saat var. Pirinçten yapılmış, Fransız malı, kadranı porselen, 1880’lü yıllarda imal edilmesi gibi birçok vasıfları var öne çıkan. İşçiliği çok güzel ve tarihi bir değere sahip. Şu anda da çalışıyor ve formunu koruyor. Bu gibi özellikler bir antikanın değerini ve fiyatını arttıran unsurlardır. Bu kırık olsaydı, çalışmıyor olsaydı değeri ve fiyatı düşerdi” dedi.  

ANTİKACILIK DERYA DENİZ BİR ALAN

Antikacılık alanında edinilen bilginin sınırı olmadığını ifade eden Nihat Yeşil, “Her ürünün kendisine has özelliği var. Binlerce ürün var bu alanda dipsiz kuyu gibi. Benim her ürünü bilmemin imkânı yok. Elimizden çok ürün geçiyor ama hiç geçmeyen ürünler de var. Bize ilk defa gelen ürün de var. Bu gibi ürünleri o ürünlerin uzmanları tarafından değerlendirmeye alıyoruz. Avrupa’dan gelen o kadar çok ürün var ki o konularda işin uzmanlarına danışıyoruz. Örneğin; bir yazma çıkıyor o yazmanın dilini biliyor musun, o yazma hakkında ne kadar bilgisin bu gibi sorular öne çıkıyor. Bunu da bilmek gerekiyor. Benim biraz Osmanlıcam var ama bu gibi eserleri uzmanlarına gösteriyorum” dedi.  

“BİZİM İNSANIMIZ KIYMET DEĞER BİLMİYOR”

İnsanların antika ve tarihi değere sahip ürünlere sahip çıkmadığından dert yanan Nihat Yeşil, “Çoğu antika değeri, sanatsal değeri olan ürünlerin çoğu çöpe gidiyor, çöplerden buraya geliyor. Evlerde atıl durumda olan bu gibi eşyalar genelde eskicilere veriliyor ya da çöpe atılıyor. Annelerinin, babalarının, dedelerinin, ninelerinin eşyalarını atıyorlar.  Bizim insanımız kıymet değer bilmiyor, elindeki eseri ne olduğunu bilmiyor. Sormuyor, hemen gidip satıyor. Veya hurdacıya bedavaya veriyor. Bana yazma kuran bile çöpten geldi. İçim cız etti.  Çokta güzel altın varaklı, yaprakları yırtılmış, son sayfaları yok diye atmışlar. Bizim kutsalımız bile çöpe gidiyor” dedi.

“SATMAYINCA DA OLMUYOR”

Antikacılıkta satışların bir yerden sonra zaruri hale geldiğini belirten Yeşil, “ Antikacılık bir meslek değil, ben bir hobi olarak başladım mecburen sonradan satmaya yöneldim. Alıp biriktiriyorsun bir yerden sonra yeni bir şeyler almak için paraya ihtiyaç oluyor ve satmaya başlıyorsun.  Satmayınca da olmuyor. Ancak bana göre bu işin bir kültür yöne bir de sanat yönü var. Elimize geçen sanatsal değeri yüksek ürünler var. Satmaya kıyamazsın ama maddi olarak dayanamıyorsunuz ve satmak durumunda kalıyorsunuz.

KOLEKSİYONCULAR, AT-SATÇILAR, ALIP BİRİKTİRENLER

Antika sektöründeki alışverişin üç farklı gruplar üzerinde yapıldığına dikkat çeken Antikacı Nihat Yeşil, “Bizim müşterilerimiz koleksiyonerler, alıp-satıcılar ve sadece alıp biriktirenler var. Her koleksiyonerin bir tarzı ve ilgi alanı var. Kimisi halı biriktirir, kimisi kitap biriktirir, kimisi saat toplar. Al-satçılar ise bizlerden aldıkları ürünlerin üzerine kar koyup farklı yerlerde satarlar. Para olduktan sonra dünyanın her yerinden antika ürün getirebilirsiniz. Antika pazarlarındaki ticaret yoğunluğu da genelde antika pazarlarında yaşanır.  Bizde de Pazar vardı ama biz tutturamadık kapatmak durumunda kaldık. Başka illerde 15 günde, ayda bir antika pazarı kurulur. Buradaki antikacı arkadaşlar bu pazarlara gider ve buralarda ellerindeki ürünleri satarlar. Bizden bu pazarlara gidenler, müzayedeleri takip edenler var. Mal temininde ve satışında sıkıntı yaşamıyorlar. Pazarları takip edenler mutlaka elindeki malları satarlar.  Antika ürünleri bit pazarından ayıran ince nüanslar var. Antikadan anlayan kişiler bu ürünleri anlayabiliyor. Antika pazarındaki kişiler antika değeri olmayan ürün getirmez” dedi.

SON 6 PADİŞAH DÖNEMİNE AİT ÜRÜNLER SERBEST SONRASI YASAK

Antikacılığın bilinçsizce yapılmayacağını ifade eden Nihat Yeşil, yasaları iyi bilmek gerektiğini ifade etti. Alım ve satımı yasak olan ürünlere dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Yeşil, “Yasak kapsamındaki ürünler de var. Yer altından çıkan ürünlerin hepsi yasak. Osmanlı’nın son 6 padişahına ait eserleri bulundurmak serbest, 6 padişahtan sonraki dönemlere ait eserleri bulundurmak yasak. Bu ister eşya olur ister para olur.  Bunları bulunduramazsınız. Eğer son 6 padişahtan sonraki döneme ait bir eser geçtiğinde elinize bunu müzeyle paylaşmak durumundasınız. Kendi kültürümüzü korumak adına bu önemli bir uygulama.

EN TEPEDEKİ ALICILAR YAHUDİLER

Antika pazarındaki ticaretin Yahudi tüccarların elinde olduğunu kaydeden Yeşil, “Önemli eserlerin kimlerin eline geçtiğini bilmiyorsunuz. Bu ürünler satılıyor gidiyor İstanbul’a, sonra nereye gidiyor kimse bilmiyor. Bu antika işini yapanların çoğu Yahudi. En tepedeki toplayıcılar Yahudi. İki, üç kişiler. Türkiye genelindeki tüm ürünler bunların eline geçer. En son alıcılar ya onlar oluyor ya da yurtdışı oluyor. Ciddi anlamda eserler böyle gidiyor. Fermanlar çıkıyor, beraatlar çıkıyor, kutsal kitap yazmaları çıkıyor.  Hırsızlıklarda çok oluyor. Aygören Mahallesi’ndeki eski Rum evleri soyuluyor. Hepsini soydular. Hala hırsızlık olayları oluyor. Evin içindeki değerli eşyaları biliyorlar. Gidip çalışıyor”dedi.