TMMOB Balıkesir İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri ve Mimarlar Odası Şube Başkanı Betül Dikici, Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununa ilişkin yazılı açıklama yaptı. Marmara Denizi’nin yıllardır içine dökülen kirliliği kustuğunu belirten Dikici, sorunun çözümü adına bir an önce gerekli hamlelerin yapılmasını beklediklerini açıkladı.

Mimarlar Odası Şube Başkanı Betül Dikici, Marmara Denizi esir alan müsilaj sorununa ilişkin açıklamada bulundu. Marmara Denizi’ndeki kirlilik had safhaya geldiğini ve bunun bir sonucu olarak müsilaj sorununu ortaya çıktığını kaydeden Betül Dikici, “Marmara Denizi`ndeki yaşanan Müsilaj sorunlarının iki ana sebebi vardır; Birincisi organik yükün artması ikincisi sıcaklığın bazı mikroorganizmaların üremesi için en elverişli duruma gelmesidir. Bu iki ön koşula akıntı-rüzgar, yağış, gibi su hareketlerinin azlığının da eklenmesi deniz salyası ya da müsilaj olarak adlandırılan mikroorganizmaların gözle görünür şekilde açığa çıkmasına sebep olur. Marmara Denizi`nde mevsimsel bir geçişe denk gelen Nisan sonu-Mayıs başı dönemlerinde bir hafta kadar bir periyotta kendini açığa vuran müsilaj sorunu denizin kendi iç dengesi ev yağış rejimi gibi etmenlerle hemen her yıl gözlemlenebilmektedir. Mevsimsel ve doğal olan müsilaj sorununun çok daha uzun süre ve büyük yoğunlukta yaşanmasının sebebinin yukarıda belirtilen iki ana sebepteki değişikliktir. Marmara Denizi`ndeki kirliliğin ve organik yükün yanlış atıksu arıtma sistemlerinden ötürü ciddi bir şekilde artmış durumdadır. Bunun yanı sıra küresel ısınmadan ötürü Marmara Denizi su sıcaklığındaki artış müsilajın bugünkü olumsuz durumuna nedendir” dedi.

“BU DOĞA SUÇUNA SESSİZ KALMAK İSTEMİYORUZ”

Atıksu bertarafının yanlış şekilde yapılmasının da müsilaj sorununa neden olduğunu belirten Mimarlar Odası Balıkesir Şube Başkanı Betül Dikici, “Yanlış Atıksu yönetimi Deniz deşarjlarında atıksuyun bırakıldığı derinlik, denizaltı akıntıları ile ağır metal/kimyasal sanayi kirliliği ve artan nüfus yoğunluğu sorgulanması gereken duruma ulaşmıştır. Müsilajın sürekli ve yaygın halde devam etmesi, deniz içindeki atıksu organik dağılımının seyrelmediğini göstermekte olup, atıksuların bırakıldığı noktalarda yeterli seyrelme olmadığı gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Marmara Denizi çevresinde bulunan çok sayıda kentin (yaklaşık 25-30 milyon eşdeğer nüfusun) atıksuları tam biyolojik arıtma olmadan büyük ölçüde fiziksel çökeltme ve ızgara sistemleri sonrasında Marmara denizine deşarj edilmektedir. Deniz deşarjı sistemleri çoğu zaman hareketli su ortamı kabülüne göre dizayn edilmiş sistemlerdir. Ayrıca Marmara’ya bir başka ciddi kirlilik yükü sağlayan noktanın Ergene havzası ile birlikte İzmit Körfezi, Yalova Tersane Bölgesi ve Güney Marmara kıyılarındaki Biga’daki ağır metal sanayiinin olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu bölgedeki yanlış atıksu yönetim politikası Marmara Denizinin kirliliğine nedendir. Bu kirlilik yalnızca biyolojik değil, kimyasal bir muhtevaya da sahiptir. Vakit kaybedilmeksizin atıksu yönetimi planlaması yapılmalı, her türlü denetim, kontrol ve deşarj parametreleri şeffaf ve ulaşılabilir olmalıdır.

Müsilaj Marmara Denizi’nin dibinde bulunan yoğun kirliliği açığa çıkarmıştır. Küresel ısınma ile birlikte; yaşanmakta olan deniz salyası/müsilaj sorununa dair tedbirler derhal hayata geçirilmelidir. Sorunun yalnızca Marmara Denizine kıyısı olan belediyeler tarafından ele alınması bir eksikliktir. Yerel yönetimlerin ellerindeki tüm imkanlarını seferber ederek bu soruna müdahalede bulunmalarının yanı sıra sorunun kalıcı ve güvenilir bir çözümü Çevre Koruma Kanunun eksiksiz olarak uygulanabilmesidir.   Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sürece müdahale etmeli, çözümün bir parçası olmalıdır. Küresel ısınmanın çarpan etkisi ile beraber mevcut atıksu yönetimi politikasının devamı halinde Marmara Denizi’nde oksijen yetersizliği de artacak ve balık göçlerinin yanı sıra her türden biyoçeşitlilik de azalacaktır. Ülke nüfusunun dörtte birden fazlasının çevresine yığıldığı Marmara Denizinin, sanayi atıkları, evsel atıklar ve tarımsal atıklarla denetimsizce kirletilerek adeta foseptik çukuruna dönüştürülmesine seyirci kalan ve bu konuda doğayı korumak adına önlemler almayan idareciler, ilgili kurumlar, belediyeler ile herkesin bu sonuçta sorumluluğu vardır. Bilim insanları, meslek odaları, STK’lar, hukukçular, yaşam savunucuları olarak yıllardır Marmara Denizi için önlem alınmasını istiyoruz. Bir zamanlar 127 tür balık veren ve tüm ülkeyi balığa doyuran Marmara Denizi’nde insan kaynaklı kirlilik yüzünden 4 tür balık kaldı. Avrupa Birliği ülkeleri Marmara Denizinde üretilen tüm çift kabukluların girişini yasakladı. Kamu yararına aykırı plan çalışmaları, çarpık kentleşme ve denetimsiz sanayileşme gibi hukuka ve doğaya aykırı uygulamaların Marmara Denizi ile birlikte çevresindeki hayatı da öldürmeye başladığını belirterek; Şirketlerin ve sermayenin kârlarının daha fazla artması için doğamız ve sularımız kirletilmektedir. Ergene nehrinden Dilovası’na, Nilüfer çayından Güney Marmara Kıyılarına, İzmit Gemlik,  Bandırma, Erdek Körfezlerinde, Manyas, İznik, Sapanca, Uluabat Göllerinde toprağın ve suyun kirletilmesi her gün her an yeniden gerçekleşiyor. Bu doğa suçuna, katliamına sessiz kalmak istemiyoruz” dedi.