Bu ülkede bir türlü çözüme kavuşturmadığımız konulardan biri de eğitimdir. Eğitim konusunda herkes bir şeyler söylüyor. Eğitimin direkt içinde olanlar dışında hiç kimse eğitimin sıkıntılarını ve eğitim-öğretim içerisindeki paydaşların sorunlarını dile getirmek istemiyor.

Bu konuda öncelikle yapılması gereken en önemli iş, doktorun hastalığı tedavi etmek için yaptığı gibi doğru teşhis ne ise onu yapmaktır. Yani kısacası öncelikle bütün konuların doğru teşhisi yapılmalıdır. Doğru teşhisi yapamadığımız sürece palyatif tedbirlerle sorunları çözmeyeceğimiz gibi ciddi manada da yorucu bir iş yapmış oluruz.

Eğitimdeki açmaz olarak görülen birçok sorunun çözümü için yapılması gereken önemli adımlardan biri de merkeziyetçilikten yerelciliğe geçmektir. Yerelciliğe geçiş adımını gerçekleştirebilirsek, eğitimde gerçek manada ciddi bir çığır açmış oluruz. Bu konuyu birkaç misal ile biraz açmaya çalışalım.

Bugünkü eğitim sistemimizde il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri merkez tarafından yani Bakanlık tarafından atanmakta. Aynı şekilde okul müdürlerinin atanması da ilin tavsiyesi veya baskısıyla ya da lobi diye tanımlayabileceğimiz bugünkü STK’ların baskıları ile atanmakta. Burada doğru olan ve daha rantabl sonuçlar doğurması neticesiyle merkeziyetçilikten gelen bir atama yerine yerelden yani iller il içinde, ilçelerde ilçe içinde atamaları gerçekleştirilmesi şeklinde yapılmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da bu atamaları gerçekleştirirken dikkate alınması gereken kriterler. Bu kriterler belirlenirken liyakat ve ehliyete bakılmalıdır. Atanacak kişilerin o bölgenin sevilen sayılan insanları olmasına dikkat edilmelidir. STK’ların baskısı ve/veya siyasilerin baskısıyla bu atamalar gerçekleştirilmemelidir. Bu şekilde bir atama usulünü yerine getirdiğimizde ilde oluşacak sorunları direk il müdürü, ilçelerde doğabilecek sorunlara ise ilçe müdürü direk müdahale edecektir.

Burada diğer önemli bir mevzu olan okulların ihtiyaçlarının karşılanması konusunda da, yine merkezi yönetim yerine, yerel yönetimden sorunların çözüme kavuşturulması beklenmelidir. Okulun eğitim-öğretim esnasında oluşabilecek zararlarının karşılanması, okulun temizliği ve güvenliğinin sağlaması gibi konularda ve okulların ihtiyaç duydukları bazı malzemelerin karşılanması noktasında yerel yönetimler devreye girebilir. Bunun için de yapılacak küçük bir düzenleme ile merkezi yönetim toplamış olduğu vergi gelirlerinden kısmi bir payı, okulların tadilat tamirat ve benzeri ihtiyaçlarının karşılanması açısından yerel yönetimlere devredebilir. Yerel yönetimler de bu paydan yapacağı harcama ile okulların temel sorunlarına çözüm üretmiş olurlar. Bu konu bu kadar basit aslında. Bunu zorlaştırmanın bir alemi yok. Her eğitim ve öğretimin başladığında okullar sorunlarının çözümüne bulabilmek açısından veliler ile okul müdürleri karşı karşıya bırakılıyor. Okullarda eğitim alan çocukların neredeyse büyük çoğunluğu dar gelirli ailelerin çocukları, yani gelir seviyesi düşük olan, geçimini kıt kanaat temin etmeye çalışan insanların çocukları. Gelir seviyesi yüksek olan ailelerin çocukların zaten ya özel okulda okuyorlar ya da devletin okullarında oluşturulmaya çalışılan özel sınıflarda ailelerinin okula yapmış oldukları bağışlar doğrultusunda eğitim alma hakkı kazanıyorlar. Tabii bütün bu durumlar eğitimdeki fırsat eşitliğini ortadan kaldırmış oluyor. Devletin sağladığı haklardan biri de eğitimde fırsat eşitliğini sağlayabilmesidir. Çocuklarımız geri zekalı olmadığına göre ve hemen hemen büyük çoğunluğu birbirine yakın zeka da olduğu aşikar. Bu durumda eşit şartlarda eğitim alabilmeleri hepsinin hakkı. Ayrıca burada şunu da vurgulamak lazım. Bütün çocuklar bu ülkenin milli serveti. O nedenle birini diğerinden ayırmamız uygun değil. Hepsini en güzel şekilde eğitirsek yarın bu ülkenin geleceğinde onlara rol alacak. Aldıkları bu sağlam eğitim ile bu ülkeyi daha iyi seviyelere taşıyacaklardır. Yeri gelmişken başka bir konuda rafa kaldırdığımız çocuklarımız arasında elbette üstün zekalı çocuklarımız da var. Bunu görmezden gelemeyiz. İşte bu üstün zekalı çocuklar için de ailesinin gelir seviyesine bakılmaksızın özel eğitim imkanları sunulmalıdır. Burada sadece gelir seviyesi iyi düzeyde olanlar, imkanlarını konuşturacak bir ayrıcalık elde etmeye çalıştıkları sürece doğru bir sonuç elde etmiş olamayız. Devletimiz bu konuda öyle bir politika izlemeli ki, zeki ve başarılı çocukların daha iyi eğitim alabilmeleri için her türlü seferberliği yapmalıdır. Bu ülkenin zeki, çalışkan ve başarılı çocukları heba etmek gibi bir lüksü yoktur. Üstün zekalı ve diğer çocuklarımızın da beceri ve özel yeteneklerini ortaya çıkarmak için eldeki imkanlar en üst seviyede değerlendirilmelidir.

Eğitimin kaliteli olabilmesinin önemli ayaklarından biri de eğitici kadro ayağı yani öğretmenlerdir. Öğretmenler çok donanımlı olmak zorundadır. Ayrıca öğretmenler bilginin dışında ahlâken ve edeben toplumun en iyileri olmalıdır. Çünkü onlar verdikleri eğitimden ziyade yaşadıkları hayat ile, davranışları ile örnek olacaklardır. Bu nedenle öğretmen seçimi yapılırken, imkanlar çerçevesinde öğretmen olarak görevlendirilecek kişilerde yetenek ve liyakat özelliği aranmalıdır.

Eğitimin öncü neferleri olan öğretmenler hiç bir şekilde siyasi veya dünya görüşünü yansıtıcı eylem içinde olmamalıdırlar. İyi bir öğretmen davranış ve ahlâki duruşu ile örnek olabilendir.